Başlık size, okurlara değil, doğrudan doğruya İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya sesleniyor…
Kuşkusuz durup dururken Reis'ine pek sadık İçişleri Bakanı'na seslenmem için bir neden yok. O yüzden kısa bir özet açıklama gerekiyor:
Oda TV'den tanıdığımız, bir süre Silivri'de volta attığını bildiğimiz, şimdilerde Cumhuriyet'in yazar ekibine katılan Barış Pehlivan, iki gün önce bir yazı yayınladı.
Eski kuşak habercilerin (meselâ benim gibilerin) "Haberi köşe yazısının içine gömmüşün, yazık etmişin" diye serzenişte bulunacağı bir yazı. Ancak "haber" o kadar iyi ve o kadar ince sezgiyle yakalanmıştı ki haberi kullanma kusuru görmezlikten gelinebilir.
Haber şu:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun, polis örgütünün tepelerine adım adım "kendi adamları"nı yerleştirmekte olduğu öteden beri Ankara gazetecileri arasıda konuşulan, ancak kanıtlanamadığı ve kanıtlanamayacağı için "kulis bilgisi" olarak aktarılan türden bir gelişme yaşanıyordu. Türkiye'nin en önemli emniyet müdürlüğü makamı olan İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan bir süre önce görevden alınmış ve yerine Zafer Aktaş getirilmişti. Ancak kudretli İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu yeni müdürden de pek hoşnut değilmiş.
Bu da bir kulis bilgisiydi ve bu tür haberlerle pek ilgilenmeyen benim bile kulağıma gelmişti. Barış Pehlivan köşesinde bu kulis bilgisini yansıtmakla yetinseydi, dudak bükülür, "Bu da haber mi yani. Bu kadarını stajyer polis-adliye habercileri de biliyordu" denirdi.
Ancak haberci Barış Pehlivan bununla yetinmemiş haberin içine iki de fotoğraf gömmüştü. Aslında bu, biri İçişleri Bakanlığı'nın sosyal medya hesabında, öteki ise Emniyet Genel Müdürlüğü'nün (EGM) sosyal medya hesabında yayınlanan tek bir fotoğraftı ve onları "iki fotoğraf" yapan aralarındaki minnacık ve ama pek anlamlı farktı.
EGM'nin sosyal medya hesabındaki fotoğrafta en sağda görünen kişi İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'tı. İçişleri Bakanlığı'nın sosyal medya hesabında ise Aktaş'ın görüntüsü özenle kesilmiş, sadece bileğinden yukarısı görünmeyen tek bir el kalmıştı.
Yani kaynakları sağlam olan haberci kulis bilgisini bir adım öteye taşımış, adeta belgelemişti.
Olay özetle bundan ibaret.
Ancak bu kadarı bile kudretli İçişleri Bakanı'nı öfkelendirmeye yetti. Devlet adamlarında rastlamaya alışkın olmadığımız bir üslupla adını anmadan Barış Pehlivan'a seslendi. Aynen aktarıyorum:
"Cumhuriyet gazetesinin işyeri hekimi vardır muhakkak. Bu habercilik hastalıklı. Çünkü bu çocuklar hasta. Tedaviye ihtiyaç var. Gecikmeyin."
* * *
Kudretli İçişleri Bakanına birkaç bilgi sunayım da rahatlasın.
Bir: Cumhuriyet gazetesinin işyeri hekimi var. Orada bir zamanlar ben de çalıştım. O yüzden biliyorum.
Yani kesin bilgi…
İki: O habercilik hastalıklı filan değil. Tersine, bir kulis haberini yine "kulis haberi" olarak sunma özeninin yanısıra iki fotoğrafı da belge olarak ekleyerek meslek titizliği gösterilmiş. Zaten bir haberin hastalıklı olup olmadığına bizde ve dünyada içişleri bakanları karar vermiyor. Hele "kulis haberi"nin taraflarından biri olan içişleri bakanları hiç.
Bu da kesin bilgi.
Üç: "Bu çocuklar" demişsiniz. İki yanlış birden. Söz konusu olan birkaç değil, tek kişi. Adı Barış Pehlivan. Dahası, çocuk filan değil, genç yaşına rağmen rüştünü çoktan isbat etmiş bir haberci.
Yani bir kesin bilgi daha…
Bütün sunları haberiniz olsun diye yazdım, Teşekküre gerek yok. Bizler habercileriz. İşimiz bu…