Günübirlik yaşamda tanık olduğumuz onlarca (yüzlerce?) örnekten biri.
Marmara Adası'nda kıyının limana bakan tarafında masalarda mavra kaynatıyoruz. Kimileri emekli, kimileri yazlıkçı ama Korona yüzünden kışı da Ada'da geçirme hesabı ve hevesinde, kimileri de balıkçı…
Biri cep telefonundan başını kaldırıp keyifle sırıttı:
- Dolar olmuş yedi doksan altı. Tut tutabilirsen… Herif yine mosmor bugün…
Bir olta attım, işe yaradı:
- Seviniyor gibisin?
- Sevinmem mi gazetecim? Tepemize çöküp saray sefası sürenler düşünsün. Mosmor olan ben değilim ki… Hem kendisi, hem damadı, hem ona bel bağlayan cahil sürüsü yine morardı. Bu kaçıncı hem di mi?
Ters yönden bir olta daha savuracağım. Ama önce konuyu yumuşak geçişle değiştirmem lâzım.
- Hayrola sen burda kahvedesin, senin motor da limanda yatıyor…
- Poyraz sert bey. Dün de öyleydi. Bu havada ağlar bir ihtimal boş gelir... Mazot parasını bile çıkaramayabilirsin valla…
İşte tam zamanı.. Salla oltayı.
Salladım:
- Mazota zam MI geldi yine?
Adeta kükredi:
- Püyyyyy… Hem de nasıl ? Eli kulağındadır… Dolar fırlamış yedi doksan altıya; mazot da fırlayacak yukarı mecburi…
Sohbetin başından beri bu cümleye hazırlanıyordum:
- Eee seviniyordun dolar fırladı diye. Ama olan sana oluyormuş bak?
Kısa, çok kısa bir an dondu, boşluğa boş boş baktı.
- Haklısın gazeteci, dedi, bendeki avanaklığa bak ki ona kızıyor, onu sevmiyorum, morardı diye seviniyorum. Aslında kendimi dövüyorum…
Sizin çevrenizde de dolar yükselince, enflasyon yüksek çıkınca, faizler artınca, işsizlik patlayınca için için sevinenler yok mu?
Ben küçücük bir adadan masum bir kahve sohbeti aktardım. Koskoca muhalefet partilerinde bile "Oooohhh, oh !.. Dolar yine arttı, enflasyon aldı başını gidiyor. Yine yanıldılar. Yine rezil oldular" diye neredeyse göbek atanlar var.
Oysa olan saraydakilere ve sarayın besleyip semirttiği uğursuzlara değil; bana, sana, bize oluyor.
Benim sohbet arkadaşım yoksul balıkçı ne güzel söyledi:
- Avanaklığa bak ki ona kızıyoruz; onu sevmiyoruz; morardı diye seviniyoruz. Aslında biz kendimizi dövüyoruz…
Desen: Selçuk Demirel
* * *
Sosyal medyadaki klavye yiğitlerinden haftalardır not ettiklerimi aktaracağım:
- N'oldu ? Hani Oruç Reis gemisi arama faaliyetine devam edecekti? Kös kös öndü, Antalya limanına demir attı… Nerde kaldı Akdenizin doğusunda arama yapanlara posta koymaklar, yakarız, yıkarız. kırarız, dökeriz diye nara atmaklar…
- Libya'da galiba kalıcı ateşkes sağlandı. Bizimkinin de iki eli böğründe kaldı. Hani Libya'da MİT'imizle, askerimizle dengeleri değiştirecek, Osmanlı çağındaki gücümüzü gösterecektik. Yemedi değil mi?
- Putin dur deyince nasıl durduk? Hani bütün savaş gücümüzle Azerbaycan'ı destekliyor, Ermenistanı üç beş günde bitiriyorduk. Oturduk kıçımızın üstüne…
- Yunanistan'ın el koyduğu, sonra da silahlandırdığı Ege adaları için savaşı göze almıştık hani? Otur oturduğun yerde dendi ki, o konu kapandı…
- N'oldu? İdlib'deki gözlem noktalarından çekiliyoruz. Hani terörizmle sonuna kadar savaşılacaktı? Hani geri adım yoktu?
Bu kadarı yetsin. Kesinlikle eminim sizlerin belleğinizde benzeri cümleler var.
Kimi keskin solcu, kimi ulusalcı denen Türk milliyetçisi ama Perinçekgillerden farklı olarak çok ateşli AKP muhalifi. AKP Reisi ve iktidarının kabadayılar gibi şişinip, asarız keseriz diye naralanıp, sonra kös kös oturmasıyla dalga geçip yürek soğutuyorlar.
Çocukça bir keyifle neredeyse "Ohhh, savaşamadın ya, dövüşemedin ya, oturdun kıçının üstüne yaa" diye tempo tutacaklar…
Azerbaycan'da, Ege'de, Akdeniz'in doğusunda, Libya kıyılarında, Kıbrıs açıklarında bir savaşın içine dalınmadığı için sevinmek, mutlu olmak gerekmez mi?
Valla benim balıkçı arkadaşım haklı:
- Avanaklığa bak ki ona kızıyoruz; onu sevmiyoruz; morardı diye seviniyoruz ama aslında biz kendimizi dövüyoruz…