17 Şubat 2010

Öfkeli Yazı...

T24 çalışanıyım. Yani aybaşını zor getirenlerdenim... Evde tek televizyon ama iki kişi var...

Televizyon seyretme özürlüsüyüm.
Salı günleri ise televizyon seyretmeme yeminlisiyim.
Salı akşamları önce anahaber bültenlerinde partilerin en tepe elebaşısının grup konuşması kılıfı altında TV gösterisi var. Tam da yemek saatine denk geliyor ve lokmalar boğazımızda düğümleniyor.
Çare?
Zaplasam? I-ıh. Çünkü her kanalhda aynı var.
Öyleyse aygıtı kapat...
T24 çalışanıyım. Yani aybaşını zor getirenlerdenim... Evde tek televizyon ama iki kişi var. Biri TV seyretmek isterse, öteki de mecburen...
Akşam yemeğinde Baykal’dan Tayyip Erdoğan’a geçit töreni başladı ve güzelim yemek berbat oldu...
Ardından (her salı olduğu gibi) tartışma programlarına sıra geldi.
Tartışma değil, Kim kimi susturup, ağzının payını verecek yarışması...
Tam kalkıp arka odaya gideceğğim, , baktım gözaltına alınan “Erzincan başsavcısı olayı” konuşuluyor. Dişimi sıkıp izlemeye karar verdim. Çünkü o karman çorman olayı anlamıyorum; anlayamıyorum,; bilgi yok çözemiyorum, belge yok kavrayamıyorum...
Tartışanların söylediklerinden hiç bir şey çıkaramadım.
Bir nokta hariç: Yargı erki birbirine girmiş durumda.
Türkiye’deki kamplaşma yargı erkinde iyice su yüzüne çıktı. Her iki taraf parmaklarının birbirinin ağzına sokmuşlar ve her iki taraf da olanca güçleriyle ısırıyorlar. Kim önce “uff” derse yenilecek.
İyi de yenilen esas biziz. Şu ülkede yargı erkine güven tükendiğinde ne olacak ?
Yani tuz koktu kokacak...
Soruşturmanın gizliliği falan filan... Palavra. Ne gizliliği ? Her şey yellim yepelek, salkım sepelek ortalığa dökülmüş.
Aha şurdan ilan ediyorum: Yargıya güvenim yok !..
Baskın Oran eniştemi Agos’ta yazdığı için “hakaret edilebilirler” listesine koyan yüksek yargıya giüvenim yok; Türkiye’nin önünü açabilecek Ergenekon davasını hınç alma, burun sürtme aracına çevirenlere de güvenim yok; Pınar Selek’i adalet adına değil, “devlet kini” adına müebbet hapse mahkum etmenin yolunu ardına kadar açan yargıçlara da yok...
Evet yok!
*    *    *
Akşam üstü eve gelirken trafik polisi çevirdi. “Kırmızı da geçtiniz beyim” dedi.
Geçmedim. Geçmem de. İtiraz ettim. “Beni başka bir arabayla karıştırdınız herhalde memur bey. Ben kırmızıda geçmem” dedim.
Omuz silkti. “İtirazınız varsa, mahkemeye başvurun, hakime anlatın” dedi.
Öyle yapmayacağım. Kırmızıda geçmediğime kesinlikle eminim. Ama yine de mahkemeye gitmeyeceğim.
Cezayı ödeyeceğim...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"