Tempo24. Pazartesi’nin ilk dakikaları, saat 00.05:
“...Sandıkların yüzde 95’i açıldı. Ulusal Birlik Partisi (UBP) 26 milletvekili, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 15, Demokrat Parti (DP) 5, Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) 2, Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) 2.
Sonuç 50 kişilik KKTC parlamentosunda UBP kılpayı da olsa tek başına iktidar.
Yani Kıbrıslıtürkler “No be anam” dediler.
Dediler de, kime dediler?
Galiba herkese ve hepsine...
Önce elbette iktidardaki CTP’ye. Umutlar besleyerek ve umutlar bağlayarak 2003 Aralık’ında iktidara taşıdıkları, 2004 Nisan’ında çizdiği siyasal rotaya coşkuyla bağlanıp Annan Planına “Yes be anam” dedikleri CTP’ye bu kez açık seçik “No be anam” dediler. UBP’nin aldığı yüzde 44 oya karşılık CTP’nin ylüzde 29’da kalmasının başka bir değerlendirmesi olamaz.
Ama “No be anam” sadece CTP’ye değil.
AKP’nin zorlaya zorlaya oluşturduğu ve yine zorlaya zorlaya koalisyon ortağı yaptığı ÖRP’ye de aynı cevabı verdiler.
Toputopu 120 bin kişilik bir toplumda bin parçaya bölünmeyi başaran Kuzey Kıbrıs soluna da aynı cevabı verdiler.
Kıbrıs düğümü (sorunu değil düğümü) çözülmeden Güney Kıbrıs yönetimini Kıbrıs’ın tek ve meşru temsilcisi ilan edip, apar topar Avrupa Birliği’ne üye yapıveren Avrupa Birliği’ne de verilen cevap aynı: No be anam !..
Evet. “Batmayan uçak gemisi” olarak tanımlanan ve Ortadoğu petrollerinin kontrolünde acil müdahale için kilit önem taşıyan Dikelya ve Agratur üslerini elinde tutmanın rehaveti ile Kıbrıs düğümünün (yoksa “kördüğüm” mü demeli?) çözümü için ciddi adımlar atmak yerine “mış gibi” yapmayı yeğleyen ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’ne de Kıbrıslıtürkler “No be anam” dediler.
Güney Kıbrıs’ta iktidarı elinde tutan Emekçi Halkın İlerici Partisi’ne (AKEL) de okkalı bir “No be anam” çıktı. Adından anlaşılmıyor ama pratikte Komünist Partisi olan AKEL’in, kendini inkardan başka anlamı olmayan (Rum) milliyetçiliğine boylu boyunca kapılarak önce Annan Planını reddetmesi, ardından CTP iktidarında Kıbrıs sorununun çözümü için sürdürülen müzakerelerde dayatmacı, “Gel bana katıl. Birleşelim ama patron ben olurum” diye özetlenebilecek bir politika sürdürmesine verilen tokat gibi bir cevaptır Kuzey Kıbrıs seçimlerinin sonuçları.
* * *
Kıbrıs’ta başlayan yeni dönem bütün tarafların başını ağrıtacak.
Yukarıda “kördüğüm” demiştim. Şu fotoğrafa bakın ve “kördüğüm”ün abartma olup olmadığına kendiniz karar verin;
Partisi seçimi kaybetmiş, yani etki gücü hemen hiç kalmamış Rumlarla görüşmeleri artık sadece usulen sürdürebilecek olan bir Cumhurbaşkanı: Talat...
Toplumun neredeyse yarısı devlet (Devlet dediğim KKTC) kasasından ve kesesinden maaş alarak yaşayan bir ülkede, varlığını ancak Türkiye’den ay başında gelecek paraya bağlı olarak sürdürebilecek bir iktidar: UBP...
Bu paraların geleceği Türkiye’de iktidarı, yani para musluklarını elinde tutan ve UBP’den, yani bir zamanlar Rauf Denktaş’ın, şimdi Derviş Eroğlu’nun başında bulunduğu partiden hiç de hoşlanmayan AKP...
Bu kördüğümde ve kördöğüşünde sanki hiç günahları yokmuş gibi, koskoca Kıbrıs sorununu “Limanların Rum gemilerine açılması” ayrıntısına indirgeyen ve bunda ısrar etmekten öte bir şey yapmayan Avrupa Birliği...
Kuzey Kıbrısı meyhaneleri, kerhaneleri, off-shore bankaları, gizli – açık faşizan örgütleri ile bir “arka bahçe” olarak kullanan mafya-Ergenekon karışımı karanlık güçler...
Ve Kıbrıs’ın “Türkleştirilmesi” operasyonları ile yıllar boyu sistematik bir şekilde Anadomlu’dan “Türk” göçü yollanarak nüfus yapısı allak bullak edilen, gerçek Kıbrıslıların neredeyse azınlığa düştükleri; sonradan getirilenlerin kendilerini “eğreti”olmaktan kurtaramadıkları 120 bin kişilik bir toplum...
E bu fotoğraftan kördüğüm çıkmaz da ne çıkar?
Olan yoksul, çaresiz ve çıkış yolları tıkanmış Kıbrıslıtürklere oldu...