06 Mayıs 2014

Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz?

Henüz aday belirlememiş olan partileri niteliklerini tanımladığımız bir aday arayışına gitmeleri konusunda etkileyebiliriz

Partilerin cumhurbaşkanı adaylarının belirlenmesine en çok 35 gün kaldı. 10 Haziran’da hepsi belli olacak.

Yasa gereği  sadece Meclis’te grubu bulunan partiler aday gösterebilecek. Yani dört aday çıkacak önümüze: AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin ve HDP’nin adayları.

Kuşkusuz 20 milletvekilinin önerisiyle beşinci bir aday çıkması da mümkün. Ama bu kendi partisinin disiplininden kopmuş 20 milletvekili demek. Böyle 20 milletvekilinin çıkabileceğine inanmak için 2014 Türkiye’sinin siyasal atmosferinde ancak düş gücü aşırı gelişmiş biri olmak gerek. Yani beşinci aday olasılığını geçelim…

10 Ağustos’ta dört adaydan birine oy vereceğiz.

AKP’nin adayı epey laf kalabalığına, cilveleşmelere rağmen belli gibi: Tayyip Erdoğan. MİT yasası çıkarılırken MİT müsteşarının bugüne kadar olduğu gibi başbakana değil, cumhurbaşkanına bağlanması ilk işaretti.  AKP’nin gözü kapalı  destekçisi medya cengaverlerinin Abdullah Gül’ü “Kapa çeneni” dercesine eleştirmeye başlamaları ikinci bir işaret oldu.  Son olarak da AKP’nin üç dönem milletvekili olanların bir dönem dinlenmesi kuralını değiştirmeyeceğini ilan etmesi ile bence son söz söylendi. Artık AKP’nin cumhurbaşkanı adayının Tayyip Erdoğan olduğunu söyleyebiliriz.

Geriye kaldı üç aday.

Bu adaylarla ilgili henüz hiç bir işaret yok.

Sadece kulislerde dolaşan isimler var. Tartışma da “Kim olmalı” sorusu üstünden yürümekte.

Sahi Erdoğan’ın karşısına çıkacak cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?

Dileyen bu soruya cevap arayabilir, “Şu olursa iyi, bu olursa kötü” ekseninde yürüyecek tartışmalara dalabilir.

Kendi adıma böyle bir dayatmaya teslim olmayı reddediyorum. Partilerin tepelerinde, kapalı kapılar ardında, neye dayandığını bilemeyeceğimiz hesaplarla birer aday çıkarılacak ve bizden de “Cumurbaşkanı bunlardan hangisi olmalı” sorusu üstüne kafa yormamız, çene çalmamız istenecek.

Hayır…

Bunu yurttaş ve seçmen olarak beni (bizi) ciddiye, eskilerin deyimiyle “kaale almamak” olarak görüyorum.

Onun yerine “Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz” sorusunu tartışmanın, oy verebileceğimiz cumhurbaşkanının taşıması gereken nitelikleri, siyasal tercihlerini belirlemenin ve bunu ilan etmenin çok daha anlamlı olduğu kanısındayım.

*    *    *

10 Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu için oy kullanacağız. Bu tur cumhurbaşkanını belirlemekten çok adayları ile yarışa katılan dört partinin seçmen kitlesi üstündeki etkisini ve gücünü ortaya koyacak bir terazi işlevi görecek.

Üstelik  yerel seçimlerdeki oy dağılımı seçmen tercihlerini sağlıklı olarak yansıtmadı, yerel tercihler, belediye başkan adayının kişiliği de etkili oldu. Büyük şehirlerde il genel meclisi için oy verilemezken, büyükşehir olmayan illerde verildiği için sağlıklı istatik verilerin elde edilemedi; doğru ve derinlikli analizler yapılamadı.

Buna karşılık 10 Ağustos’ta doğrudan üyesi olunan ya da yakın bulunan, programı iyi kötü benimsenen partilere oy verilecek. Dört siyasal parti de 10 Ağustos’ta o gün için kendi seçmen desteğini büyük ölçüde sağlam verilerle görebilecek.

Kendi adıma ben, üyesi olduğum Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (YSGP) destekleyeceği adaya oy vereceğim. Tıpkı yerel seçimlerde yaptığım gibi…

Sanırım 10 Ağustos’ta herkes benim gibi yakın olduğu partinin adayı için oy kullanacak.

Ancak 10 Ağustos, cumhurbaşkanı seçiminde “son söz”ün söyleneceği gün değil. 10 Ağustos’ta adaylardan biri yüzde 51’lik bir seçmen desteği alamazsa 24 Ağustos’ta yeniden sandık başına gideceğiz ve en çok oy alan iki adaydan biri için oy kullanacağız.

10 Ağustos’ta hiçbir adayın yüzde 51’lik bir seçmen desteği elde edemeyeceğini tahmin ediyor; edememesini umuyor ve edememesi için çaba göstermek gerektiğini düşünüyorum.

Peki umudum, beklentim, tahminin tutar da 24 Ağustos’ta yeniden sandık başına gitmemiz gerekirse ne yapacağız?

O gün cumhurbaşkanı için “son söz” söylenecek. Önümüzde iki aday olacak ve bize “Ya bunu, ya ötekini seç” denecek.

Pekiiiii, ya önümüze konan iki aday “Veba mı istersin, kolera mı” sorusu gibi berbat bir seçenekten ibaretse?..

*    *    *

Eğer 10 Haziran’a kadar, yani cumhurbaşkanı adaylarının belli olacağı son güne kadar “Cumhurbaşkanı kim olmalı” gibi kısır bir tartışmanın edilgin (=pasif) tarafı olmak yerine “Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz” sorusuna kısa, öz ve  açık seçik tanımlarla cevap verebilir ve bunu becerebildiğimizce kitlelere yayabilir, onları da tercihlerini bu tanım çerçevesinde vermeleri için etkileyebilirsek ne olur?

Henüz aday belirlememiş olan partileri niteliklerini tanımladığımız bir aday arayışına gitmeleri konusunda etkileyebiliriz…

Ama onlar bildiklerini okuyabilirler, bizim “Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyoruz” sorusuna verdiğimiz cevapları dikkate almayabilirler de…

O zaman ne olur?

O zaman 24 Ağustos’ta önümüze konacak ve “Ya bunu, ya ötekini seç” dayatmasına “Hoooop beyler, hanımlar… Biz nasıl bir cumhurbaşkanı istediğimizi, siz daha adayınızı açıklamadan ortaya koyduk ve ilan ettik. Önümüze koyduğunuz bu aday bizim beklentilerimizi karşılamıyor, tanımladığımız nitelikleri de taşımıyor” deme hakkımız doğar.

O zaman  “Bakın bizim adaya oy vermezseniz Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olacak haaa” şantajı ile karşımıza çıkacak olanları kendi ayıpları ile başbaşa bırakabiliriz…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"