30 Mayıs 2012

Meslek içi dertleşme

Haber söz konusu ise Doğan Akın’ın bütün antenleri dikilir ve bence antenleri aşırı ölçülerde hassas olduğundan...

Bizim T24’ün mutfağında bitmeyen bir tartışma var.

Haber söz konusu ise Doğan Akın’ın bütün antenleri dikilir ve bence antenleri aşırı ölçülerde hassas olduğundan, kağıt gazetelerde ya da televizyonlarda  ilgisizlikten, tembellikten, ödleklikten, mesleki yetersizlikten, iktidar ürküntüsünden, patron  korkusundan bir haberin ırzına geçildiğini gördüğünde avuçları kaşınmaya başlar. En yakınındaki bilgisayarın klavyesine çöker ve...

Ben ise yaşlı ve tutucu kuşağın temsilcisi olarak fren görevine soyunurum. “Biz medya sitesi değil, e-gazeteyiz. Tamam işimiz bütün gazeteleri okumayı zorunlu kılıyor ama, aynı zorunluluk okurlar için söz konusu değil. Herkes, her gün bir tomar gazete alıp başına çökmüyor. Gazetelerin –yani gazetecilerin- yediği haltları, işlediği kusurları bırakalım medya siteleri diline dolasın, eleştirsin. T24 okurlarına biz haberin doğrusunu, yorumun sağlamını vermekle yükümlüyüz o kadar” gibisinden itirazlarımı sıralarım.

Böyle yaparım çünkü mesleğin ilk yıllarında bir başka gazetede gördüğüm saçma bir yorum, eksik bir haber üstüne “Dur şunlara dersini vereyim” deyip daktiloya (o zamanlar bilgisayar icat edilmemişti) yumulduğumda patronum ve ustam Kemal Bisalman fırçayı basmıştı: “Ulan, senin okuduğun o gazeteyi bizim gazeteyi alanların da okuduğunu nereden biliyorsun? Yazdığın usturupluysa bizim okur meraklanıp bir de o gazeteyi alacak. Sen rakibin tirajını mı artırmak istiyorsun?  O kadar meraklıysan otur haberin hasını, yorumun okkalısını döktür, olsun bitsin. Sana ne onun bunun yediği haltlardan” demişti...

Kim haklı bilmiyorum. Ama dedim a, T24’de ben yaşlı ve tutucu kanadın temsilcisiyim. Usta öğüdünden şaşmakta zorlanırım...

*    *    *

Ama bugün usta öğüdünden şaşacağım.

Hatırlayın: Arena Stadyumunda toplanan AKP İstanbul İl Kongresi’nde dev boyutlu kalabalığı görünce Başbakan’ın zembereği boşaldı ve ad vermeden, yani bütün gazete yazarlarını kapsayan bir üslupla “Daha düne kadar birilerinin karşısında hazır ol’a geçip aldığınız emir doğrultusunda köşe yazıyordunuz. Bunları tasmalarından biz kurtardık” buyurdu...

Tamam uzun bir konuşmaydı, daldan dala, konudan konuya atlayarak, dinleyenlerin alkışları arasında konuştu da konuştu.

Ama AKP Genel Başkanı’nın İstanbul İl Kongresi’nde söylediklerini habere dönüştüren her gazeteci (okuldan yeni mezun bir stajyer dahil) haberin ana vurgusunu yukarıda alıntıladığım, siyah dizip göze batmasını amaçladığım cümle üstüne kurardı.

Tamam, elbette bir il kongresinin stadyumda yapılmasından da söz edilirdi. Tamam, trübinleri dolduranların show’un bir parçasına dönüştüğü organizasyonun başarısı da anlatılırdı. Tamam, AKP Genel Başkanının okuduğu şiire ve onun şiiri pek güzel okuduğuna da değinilirdi.

Amaaaaaa...

Ama o cümle atlanamazdı, göz ardı edilemezdi.

Bundan emin olarak ertesi günkü gazeteleri taradım. Bulamayışıma inanmayıp bir daha ve bir daha taradım. Bir iki gazete haberin içine utangaç bir şekilde yerleştirmiş. Geri kalanları yok saymayı yeğlemişler...

Her konuda fikri olan ve ağır ince yorum döktüren yazarları taradım. (Gözümden kaçanlar beni bağışlasın) Umur Talu, Hikmet Çetinkaya, Can Dündar ve Ruşen Çakır dışında kimse “tasma” saldırısına tek satırla bile değinmemiş. Yok saymayı, söylenmemiş gibi davranmayı yeğlemiş...

Köşe yazarlarını bir ölçüde anlayabiliyorum. “Yazmayayım, niye üstüne alındın derler” filan demişlerdir. Anlaşılan bu konuda yazan Ruşen Çakır, Can Dündar, Umur Talu, Hikmet Çetinkaya, Doğan Akın, Aydın Engin daha önce askerlerin karşısında hazır ola geçip tasma taktıklarından üstlerine alınmışlar ve yazmışlar! Öteki arkadaşlarımızın bu konuda geçmişleri tertemiz. O yüzden üstlerine almamışlar ve yazmaya gerek duymamışlar.

İyi, peki, kabul...

Ama haber masasının başındaki arkadaşlarımız, “o cümlede” haber değeri görmeyişlerini;  stadyum güzellemesi, şiiri ne de güzel okuyan başbakan övgüsü, tribünlere yerleşmedeki olağanüstü organizasyon becerisi üstüne paragraflar döktürülmüş haberlerde “o cümleyi” yok saymayı acep nasıl açıklayacaklar?

Medya dediğin halkın ülkede ve dünyada olup bitenlerden haber alma, ne olup bittiğini doğru olarak öğrenme hakkını (ihtiyacını değil hakkını) karşılamak üzere var. Medyanın varlık nedeni bu hakkın (ihtiyacın değil hakkın) ete kemiğe büründürülmesidir.

*    *    *

Bu mesleği bırakıp balıkçılık filan mı yapsam acaba? Hiç olmazsa ayıba ortakmışım duygusundan kurtulurum...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"