13 Mart 2012

Men Çî Goyem, Tamborem Çî Zened!..

Genç kuşaklar için bilmeceye benzer bir başlık ama daha yaşlı kuşaklara hiç yabancı değildir.

 

Genç kuşaklar için bilmeceye benzer bir başlık ama daha yaşlı kuşaklara hiç yabancı değildir. Dile Farsça’dan girmiş, Osmanlı’dan bize miras bir deyiştir. Arı dile çevirisi şöyle: “Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor”.

Halk ağzında daha yalın deyişler var tabii. Mesela “Ben diyorum bayram haftası, o diyor mangal tahtası” gibi...

Geçtiğimiz cuma günü başlayıp pazar günü sona eren Abant Platformu’nun “Yeni Anayasa’nın Çerçevesi” ana başlıklı toplantısındaki tartışmalarda büyük ölçüde görüş birliğine varılan Kürtçe ve eğitim dili konusundaki yaklaşım ile aynı konuda AKP yönetiminin ağır toplarından Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yaklaşımı bugünkü Tırmık’ın başlığına cuk oturuyor.

Bu “cuk oturma hali”, yeni anayasa konusunda başımıza geleceklere ilişkin ilginç ve önemli bir gösterge.

Abant Platformu, Gülen hareketinin kurumsal yüzü olarak tanınan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın (GYV) bir etkinliği. Bu yılki Abant Platformu’nun 26. toplantısı imiş. Ben daha öncekilere katılmadım O toplantılar nasıl yürüdü bilmiyorum. Ama bu yılki toplantıda gerek GYV yöneticileri, gerekse kamuoyunca Gülen hareketinin sözcüleri olarak tanınanları tartışmalara katılmadılar; ev sahipliği ile yetindiler. Bu konuda dikkatlerden kaçmayacak bir özen gösterdiler.  

Buna karşılık Kürt kökenli yurttaşlar hiç de küçümsenmeyecek ağırlıkta idiler. BDP Milletvekili Altan Tan, yazar Orhan Miroğlu, Mazlum-Der Başkanı Ömer Faruk Ünsal, yazar Ümit Fırat, yazar Kemal Burkay, Diyarbakır Barosu Başkanı Emin Aktar, yazar Cafer Solgun, Doçent Dr. Vahap Coşkun gibi Kürt siyasal hareketinin çeşitli kesimlerinin sözcüleri toplantının aktif katılımcıları idi ve sundukları bildirilerde Kürtçe’nin eğitim dili olması üstüne kimilerine göre çok radikal görüş ve önerilerini çatır çatır dile getirdiler. Kürt siyasal hareketinin toplantıda yer almayan kesimlerinin bu görüşlere itiraz bir yana, “Biz de yıllardır bunu savunuyoruz” diyerek destekleyecekleri kanısındayım.

Sadece Kürtler değil, onların yanısıra kamuoyunda demokrat ve liberal kimlikleri ile tanınmış çok sayıda ve çoğu profesör akademisyen de Kürtçe’nin eğitim dili olması konusunda kuşkuya yer bırakmayacak bir açıklıkla anadilde eğitimin bir hak değil bir özgürlük sorunu olduğunu; o yüzden tartışma konusu bile edilmeksizin isteyenlerin eğitim dili olması gerektiğini vurguladılar. Bu görüşlere bir kaç ve –bence- içeriği cılız itiraz geldi. Geri kalan katılımcılar tarafındansa benimsendi. Hem de eskilerin “Kahir ekseriyet” dedikleri bir çoğunlukla...

Abant Platformu’nun bu yılki katılımcı kompozisyonu epey geniş ve etkili bir yelpaze oluşturuyordu. O yüzden AKP ile bu yelpaze arasındaki görüş farkını önemli buluyorum. Çünkü Abant Platformu’nun “Anadilde eğitim bir özgürlük sorunudur, tanınacak ya da tanınmayacak bir hak değil” diye özetlenebilecek önerisine karşılık AKP kanadı çok farklı bir yerde duruyor.

Milli Eğitim Bakanı’nın, Abant toplantısı ile aynı günlerde yayınlanan TRT’deki söyleşisine bakın:

“...Kürtçe seçmeli ders olabilir..... Esnek sistem kuruyorsanız onun içinde İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, İspanyolca, Rusça öğretiyorsanız kendi ülkenizin vatandaşları olan Kürtlere de yine isteğe bağlı olarak niçin Kürtçe dersi vermeyesiniz?..”

Bu ciddi bir görüş farkının ifadesidir. Abant Platformu  “Anadil’de eğitim tartışılmaz”  diyor; AKP’nin yetkili ağzı, Kürtçe için  “Seçmeli ders olabilir”le yetinileceğini açıkça ifade ediyor.

Kürt siyasal hareketinin bir seçmeli ders olarak Kürtçe ile artık yetinmeyeceği besbelli. AKP’nin Kürtçe konusunda atabileceği adımın sınırı ise “Seçmeli ders olabilir”den ibaret.

Yeni bir anayasa süreci önümüzdeki aylarda hız kazanacak. Ama bu hızla sonunda duvara mı toslanacak, sonuca mı ulaşılacak?

Abant Platformu’nun görüşleri ile AKP tepelerinin tercihleri arasındaki derin uçurum bir uzlaşma umudu vermiyor.  Sonunda “Anlaşma olmadı. Öyleyse benim anayasa taslağımı Meclis’te kabul ettirir, sonra da referanduma götürürüz. Nasıl olsa seçmenin yarısından çoğu bizi destekliyor” diyen bir AKP hamlesi ile karşılaşacak gibiyiz...

Bu hesap sağlam hesap değil. Meclis’teki iskemlelerin dağılımı AKP’nin bu planını suya düşürecektir.

O zaman da...

Daha yıllarca, kırk yama vurulmasına rağmen bize giydirilmiş bir deli gömleği niteliğini yitirmemiş 12 Eylül faşizminin anayasası ile mi yaşayacağız dersiniz?

***

Keyifli  bir not: Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye oldular. Yani tutuksuz yargılanacaklar. Bu haber esaslı bir Tırmık hakediyor. Ama bugün değil; yarın.

 

Hayır tembelliğimden değil. Tutuklandıkları gün “Onlar gazeteciliklerinden dolayı tutuklanmadılar; haklarında çok önemli kanıtlar var; göreceksiniz” diye esip gürleyen, göz süzüp dudak büken kimi medya yiğitlerinin ne yazacağını görmek istiyorum. Dilerseniz son cümleyi “keyfini ve tadını çıkarmak istiyorum” diye de okuyabilirsiniz.

Şimdilik tek cümle: Tanırım iyi çocuklardır!..

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"