17 Ocak 2012

Mektubumdur...

... Karakıştayız. Kar yağıyor. Baktım, Zeytinburnu’nda, Balıklı Ermeni Mezarlığı...


Merhaba...
Karakıştayız. Kar yağıyor. Baktım, Zeytinburnu’nda, Balıklı Ermeni Mezarlığı bembeyaz bir yorganla örtülü.
Üşüyor musun?
Ben?
Çok üşüyorum. 
İçim üşüyor. Devlet kışı yüreğimi donduruyor.
Bugün, birazdan senin katillerinin duruşması başlayacak. Galiba son duruşma. Yargıç hüküm kesecek.
Hüküm?
Evet, evet, tetikçileri mâhkum edecekler ve “Dava bitti” diyecekler.
Senin çocuklar... Sorma adlarını. Hepsini tanıyorsun. “Senin çocuklar” işte, yani kadın ve erkek genç Hrantlar bugünden ele güne, dosta düşmana ilan ettiler:

- Biz bitti demeden bu dava bitmez!..

Bugün “bitecek” olana ise “devlet müsameresi” deyip geçtiler...

Hüküm çok umurlarında değil yani. Kopuklardan biri şaka yaptı: 
- Abi sonunu bildiğim dedektif filmini niye seyredeyim?
Haklı.
*    *    *
Aslında hepsinin işi başlarından aşkın. Bugün yine, beş yıldır olduğu gibi, nasıl  her duruşma günü, güneş yaksa da, ayaz ısırsa, yağmur ıslatsa, kar üşütse de Beşiktaş adliyesinin önünde toplandılarsa, nasıl sesleri kısılmacasına (gerçi hiç kısılmadı ya) “Hrant için – Adalet için” diye haykırdılarsa, bugün de orada olacaklar. Yine haykıracaklar. Ama bugün bir ekleme yapacaklar: 

- Biz bitti demeden bu dava bitmez !..

Sonra?..
Hayır yanıldın. Dağılmayacaklar, evlerine, işlerine gitmeyecekler. Evleri de işleri de 19 Ocak.
Evet, evet yarından sonra 19 Ocak. Hani beş yıl önce pusu kurup seni aramızdan çekip aldılardı ya, işte o günün beşinci yıldönümü.
Çocuklar beş yıl öncesini tekrarlamak kararındalar. Perşembe saat 1’de Taksim’de toplanacaklar, oradan Agos’a yürüyecekler.
Beş yıl önceki gibi olur mu dersin?
Ah, öyle ya! Sen onu görmemiştin...
Oh-hooooo inanılmaz bir gündü.  Türkü, Kürdü, Ermenisi, Rumu, Yahudisi, Lazı, Gürcüsü, Boşnağı, Pomağı... Yani say sayabildiğince... Evet hepsi omuz omuza verip, elele tutuştulardı. Agos’un önünden yola çıkıp, İstanbul’u boydan boya aşıp Kumkapıdaki Meryem Ana Kilisesine kadar yürüdüler. Ama öyle senin tanık oldukların gibi değil, yüzbinler yürüdü. Düşün bir ucu daha Agos’un önündeyken öteki ucu Unkapanı köprüsünü aşıyordu.
Şaşırdın değil mi?
Haklısın. İşte senin çocuklar, onlar kendilerini Hrant’ın Arkadaşları diye adlandırıyor, şimdi beş yıl önceyi tekrarlamanın çabasında, telaşında ve umudundalar.
Bakalım, şunun şurasında iki gün kaldı. Göreceğiz...
*    *    *
Sen bunları boş ver. 
İstanbul’a kar yağıyor. Zeytinburnu’nda, Balıklı Ermeni Mezarlığı bembeyaz bir yorganla örtülü.
Üşüyor musun?
Ben?
Çok üşüyorum. Devlet kışı yüreğimi donduruyor.
Devletin tepesindekiler, devletin derinliklerindekiler beş yıldır kan donduran, yürek donduran bir kış yaşatıyor bizlere ve hiç vazgeçmiyorlar. Tetikçilerden bir adım ötesine gidilmesine izin de vermiyorlar, parmak da kımıldatmıyorlar. Hukuktan, adaletten vazgeçtim, insan olanın yüreği nasıl bu kadar soğur, bu kadar duyarsızlaşır?
Dedim a çok üşüyorum.
Sen?


Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"