Valla ben Andersen’in yalancısıyım. Bu buram buram İskandinavya kokan ad nereden gelip Rio’da turist “rehberliğimsi” bir iş tutup ekmeğini kazanmış dünya sevimlisi şu karaderili delikanlıya konmuş bilemem. O bir “favela ve yağmur ormanı turizmi rehberi” ve şimdi arabada yanıbaşımda oturuyor.
Rio’yu çevreleyen bütün tepeleri kuşatmış, Rio nüfusunun üçte birini bulan “Favela”lardan birine gidiyoruz. Andersen de bizim arabanın turist rehberi. Başlangıçta herhangi bir turizm kitabında yeralan sıradan ve sıkıcı bilgilerle başlıyor. Favela, aslında Brezilya’nın kuzeyinde Bahia bölgesinde yetişen bir çiçeğin adı (imiş). Rio’yu kuşatan bu uçsuz bucaksız yoksul yerleşimlerine nedense Favela denir (imiş).
Kaba çevirisi “gecekondu mahallesi” demek. Hani İstanbul’da artık gündüz de kondurulduğu için adını değiştirip “varoş” dediğimiz semtler... Uçsuz bucaksız yoksulluk, yoksulluk, yoksulluk semtleri.
Ciplere doluşup “favela” gezisine çıktık. Yolda iken Andersen ilk resmi bilgileri verdikten sonra gruptan gelen sorulara bakıp sordu:
- Sizler galiba sosialistasınız?
Gruptaki bir kaç arkadaş soruyu “Kommandante Che Guavera” türküsünü bir ağızdan söylemeye başlayarak cevapladılar. Andersen’in gözlerinin içi güldü. Yumduğunu kaldırıp keyifli bir “Heeaayyyyyy” çekti ve dili açıldı...
Rastlantı; onunla yanyana oturuyoruz.
- Lula’nınkilerin yanına gidiyoruz, dedi.
- Lula’nınkiler?
- Evet...Presidenta Luiz İgnacio Lula da Silva... Favelalarda yaşayanların dostudur o. Onlar da onun dostu...
Merakımızı görünce ardını getirdi:
- Başkanlığının ilk periodunda çok acı ilaç içirdi bize. Ama başardı. Brezilya’nın borcu kalmadı ve başkanlığının ikinci periyodunda favelaların oyları ona aktı. Oyların yüzde 82’sini aldı Lula...
Andersen’in verdiği “istitastik” bilgiler ne kadar doğru bilemem. Elimin altında kontrol edecek bir kaynak da – en azından şu anda- yok. Zaten umurumda da değil. Artık Rio’nun en büyük “favela”sına girdik. Yaşı uygun olanlar 25 yıl öncesinin Zeytinburnu’nu, Taşlıtarlayı gözünün önüne getirsin. Onları daha da yoksullaştırsın, binaları daha derme çatma yapsın ve ara sokakları daha da daraltsın (Yetmez. Biraz daha daraltın): İşte favela...
Manzara inanılmaz. Bütün Rio ayaklarınızın altında. Ama yoksulluk manzaraya değil, yarının nafakasını çıkarmaya bakıyor.
Favela gerçeği bir gazete yazısının sınırları içinde anlatılamaz. Kendi içinde kuralları olan; polisin giremediği; girmeye kalkan –sivil- polislerin çoğu kez cesedinin çıktığı; fuhuş, uyuşturucu ticareti, haraç ve “gasp”ın günlük uğraşlara dönüştüğü; Andersen’in tanılmalarından “bizim ülkücü mafya”yı çağrıştığımız “favela zorbaları”nın kurduğu düzen. Kamu arazisinin mafyanın elinde arsaya dönüştüğü; kadınlarının gündüzleri “Rio’ya inip” varsıl evlerinde temizlikçilik yaptığı, erkeklerinin “Rio’ya inip” çöpleri değerlendirme sektöründe(!) iş tuttuğu; yani Copa Cabana plajlarında, Lapa barlarında, meyhanelerinde, cafelerinde tüketilen binlerce ve binlerce bira, kola, gazoz, limonatanın teneke kutularını topladığı; ağır ve pis işlerde çalıştığı zor, zorlu ve zorbalıkla içiçe bir yaşam alanı...
Lula yüzde 3000’i (Yazıyla: Üç bini) bulan enflasyonu yenip, ülkenin çok zengin kaynaklarını yoksulluğu yenme savaşına akıtmaya başladığında favelalara yönelmiş. Adım adım “kenrtsel dönüşüm” uygulamasına geçmiş. Ama bizdeki AKP mollalarının değerli arsaları yağmalayıp, yoksulları kent dışına sürdürdükleri o utanılası “kentsel dönüşüm” politikalarından söz etmiyorum. İçinde yaşayanları doğup büyüdükleri bölgeden koparmadan, favelaları yaşanılası ortamlara dönüştürme; kamu kaynaklarının bölgeyi yaşanır, en azından biraz daha iyi yaşanır hale getirmek için kullanıldığı bir “dönüşüm politikası” bu. Henüz yolun başında.
Ama Andersen’e göre bu bile yetmiş... Favelaya giderken “Lula’nınkilere gidiyoruz” demesi işte bundan.
“Kommandante Che Guavera” türküsüne Portekiz dilinde katılması da işte bundan.
Sordum.
O da bir favelada doğmuş ve bir favelada yaşıyor...