Bizim Nina. Bu köşenin tepesine kurulmuş kara kedinin gerçeği. Evin dördüncü ve en itibarlı üyesi. Yaşlı. Görmüş geçirmiş. Nice badirelerden geçmiş.
Almanya'da doğmuş. Daha yavruyken bir siyasi göçmen aileye kapılanmış. Frankfurt'un bakımlı evlerinin bakımlı bahçelerinde doğayı, aşkı (Parsifal yakışıklı bir tekirdi), özgürlüğü tanımış. İki kez iri yarı köpeklerin saldırısına uğramış. Ameliyatlarla ölümden dönmüş. Anne olmuş ve dört çocuğundan daha uzun yaşamış. Kapılandığı aileyle birlikte Türkiye'ye gelmiş. Beylerbeyi korusunun en azgın ve en bıçkın kedileriyle tanışmış. Dövmüş, dövülmüş; sevmiş, sevilmiş. Şu kısacık kedi ömründe başından geçmeyen kalmamış...
Bu kadar görgü, bu kadar birikimden sonra aklı başında bir kedi olmalı artık değil mi?
Ne gezer: Dün evde kuyruğunu kovalıyordu.
Yakalayamıyor, kızıyor, şaşıyor, suratıma yakınarak bakıyor, ardından yeniden kuyruğunun peşinde odada dört dönmeye başlıyordu.
Kısır döngü soyut bir kavram. Oysa kuyruğunun peşinde koşan Nina çok somut. Çaresizliğini, umarsızlığını, hiç bir olumlu sonuca varamayacağını tartışmasız bir açıklıkla görebiliyor, gözleyebiliyorsunuz.
* * *
Bu saatten sonra Türkiye için hâlâ demokrasiyi koruyarak ve geliştirerek bir çıkış yolu bulunacaksa bu yolu parlamento açacak.
Örneğin bir seçim yasası çıkması lazım. Bu "Olası bir seçimde ben nasıl avantalı çıkarım" hesapları üstüne kurulursa döndük gene başa demektir. Ülkedeki siyasal örgütlenme düzeyine, bilincine ve gücüne erişmiş sosyal güçlerin tümünün güçleri oranında parlamentoda temsillerinin sağlanacağı bir seçim sistemi ise parlamenter demokratik rejim içinde bir çıkış yolunun olmazsa olmaz bileşenlerinden biri.
Örneğin Güneydoğu'daki kan gölünün durması, bu ülkenin yurttaşlarının Anayasal yurttaşlık ilkesi temelinde kendi kimlikleriyle varolabileceği ve eşit olarak varolabileceği bir yasal işlerliğin yaratılması gerek. Bu olmazsa Türkiye ne siyasal, ne ekonomik, ne kültürel sorunlarını çözebilecek.
Örneğin parayla para kazanılan saçma sapan bir ekonomik modelden üretken bir ekonomiye sıçramanın yollarının açılması gerek. Bu olmadan ne ülke yoksulluk zincirlerinden kurtulabilecek, ne demokrasi güvenli bir işleyişe kavuşabilecek.
Örneğin kontrgerilla yada çete diye anılan elikanlı katillerin devlet aygıtında kilit konumlar ve görevler elde edebilmesinin önüne geçilmesi gerek. Bu daha önce bu işlere bulaşanları, onları bulaştıranları, bulaştıranları koruyup kollayanları, bu işlerden siyasal, parasal çıkar sağlayanları günışığına çıkarmak, yargıç karşısına dikmek ve cezalandırmakla mümkün. Bu sağlanmadan demokrasi göstermelik olmaktan kurtulamayacak
Örneğin pisliğin, kirlenmenin, vurgunun, rant yağmasının, karapara cennetine dönüşmenin, siyasal ve toplumsal ahlak çöküntüsünün, hukukun her gün ırzına geçilmesinin engellenebilmesi için devletin olabildiğince (aslında sonuna kadar) saydamlaşması gerek. Bu ise yurttaşların tam ve etkin katılımıyla bir sivil anayasa yaratmak ve bu temel sözleşme üstünde tüm yurttaşların mutabakatı temelinde bir hukuk devletinin yeniden kurulması demek.
Örneğin yeni, sivil ve çağdaş bir Anayasa…
Örneğin Türkiye’nin önünü tıkayan Kıbrıs sorunu…
Örneğin… Yok. Bu kadar örnek yeter.
* * *
Bütün bunları parlamentonun yapması gerek. Bu sorunları parlamento çözecek. Çünkü siyasal erk (=iktidar gücü) parlamentoda temsil ediliyor. Bir başka gücün, mesela yargının, mesela ordunun, mesela medyanın, mesela bizim mahalle muhtarının, mesela benim, senin, onun elinizde bu sorunları çözecek bir erk (=iktidar gücü) yok.
Gel gör ki bu parlamento bu sorunların varlık nedeni. Siyaset yapmayı birbirleriyle didişmek; birbirlerini hırpalamak; birinin ak dediğine hiç düşünmeden kara demek olarak kavramış, yürekler acısı bir demokrasi ve siyaset kültürü kolgeziyor. Biz yurttaşları kucaklayacak, heyecanlandıracak, kolları sıvatacak, umutlandıracak çözümler, cesur politikalara ekmek kadar, su kadar ihtiyacımız var.
Yani yukarıda bir kaç örneğini aktardığım herbiri kangrene dönüşmüş sorunlar varoldukça Türkiye'nin karabasanı bitmeyecek. Türkiyenin karabasanı bitmedikçe de demokrasinin üstündeki karabulutlar...
Nina kedi kuyruğunu kovalıyor.
(Nisan 1997)