Marmara Adası'ndaki okuma yazması kıt balıkçıdan, İstanbul’daki otobüs şoförüne, üniversite profesöründen siyasetin önde gelenine, gazeteciden ev kadınına, herkes ama herkes kendini bir kapana kısılmış hissediyor. Adına ister “Kürt sorunu” deyin, ister “PKK sorunu”, ister ayrılıkçı terör örgütü deyin, ister hakları için ayağa kalkmış, ayaklanmış Kürt gençleri deyin, ne derseniz deyin; ama gün be gün sayıları artarak kentlere, kasabalara gelen asker yurttaşlarımızın tabutlarının ve “ölü ele geçirildi” kaydı düşülmüş Kürt yurttaşlarımızın acısı artık yüreklerimizin kaldıramayacağı bir öfkeye dönüştü. Herkes kendince çözümler arıyor ama karşımızda kördüğümden beter bir düğümlenme var.
Doğan Akın’ın dünkü (belki bugün de sayfada yer alır) analizi cesur bir soru soruyordu: Hangisi masum? İktidar mı, muhalefet mi, Kürt siyaseti mi, asker mi?
Ardından sorduğu cesur soruya cesur bir yanıt veriyordu: İktidar, muhalefet, kürt siyaseti ve asker sınıfta kaldı!..
Haksız mı?
İktidar da, muhalefet de, Kürt siyaseti de, asker de bu soruna çözüm bulmak ve çözmekle yükümlü kurumlar, yapılar. Ama 25 yıldır çözüm bulamadılar; bulamadıkları gibi düğümü kördüğüme taşıdılar, kördüğümü de beter hale getirdiler...
Çözüm bulmak ve çözmekle yükümlü olanlar bunu başaramıyorsa, beceremiyorsa, dahası daha da berbat hale getiriyorsa oturup hayıflanmak, onları suçlamak ve sadece bunu yapmak yurttaş sorumluluğu ile bağdaşmaz. Sorumlu yurttaş, “Bu ülke benim, bizim, hepimizin” der ve kendisi çözüm arar.
* * *
Birkaç ay önce bir avuç sorumlu yurttaş, üstelik siyasal olarak aynı potada yer almayan, aynı yörüngede yürümeyen, ideolojileri (=dünya görüşleri) birbirinden epey farklı bir avuç yurttaş bir araya geldi: Aydın Uğur, Cem Kozlu, Hasan Ersel, Murat Belge, Nimet Beriker, Rıza Türemen, Tarhan Erdem, Tarık Ziya Ekinci, Tınaz Titiz, Tosun Terzioğlu, Üstün Ergüder...
Önlerine alçak gönüllü ama çok önemli bir hedef koydular: Kürt sorunu ve bir “etkileşim kanalı” oluşturma denemesi...
Bu hedef doğrultusunda bir çağrı yaptılar. 40 dolayında ve yine çok farklı siyasal disiplinlerden, konumlardan, ideolojik tercihlerden gelen aydın-yurttaş bu çağrıya uydu ve iki kez 10 Şubat ve 20 Mart’ta bir araya gelip uzun, titiz bir tartışma konferansı gerçekleştirdiler.
Vardıkları sonuç, üstünde uzlaştıkları noktalar Kürt sorunu için mümkün olan ve gerekli olan çözüm önerisi içeriyor.
Adına “Kürt Sorunu Bağlamında Toplumsal Sözleşme Önerisi” dedikleri bu önerinin özetini aşağıda aynen bulacaksınız.
“Aaa zaten bildiğimiz şeylerdi bunlar” diyerek burun kıvırabilirsiniz.
Öyle yapmayın. Önce kendinizi test edin. Bu önerilere katılıyor musunuz? Eksikler görüyor musunuz? Benimsiyor musunuz, red mi ediyorsunuz?
Kısaca: Ne diyorsunuz?
Buyrun.
* * *
• AB normlarıyla uyumlu, kimlikler ve farklılıklar arası eşitliği sağlayıcı, anadilde eğitim yasağını kaldırıcı, yerinden yönetim yetkilerinin, gelişen ihtiyaçlara göre düzenlenmesi imkanlarını ortaya çıkarıcı Anayasal vatandaşlık esasları öngörülmüştür.
(Buradaki anayasal vatandaşlık kavramının çerçevesi için, birey hakları açısından herkesin kimliğini, inancını, fikrini vb. kendisinin seçebilmesi, bırakabilmesi, vazgeçebilmesi, reddedebilmesi, seçtiği kimliği, yaşayabilmesi, ifade edebilmesi, seçtiği kimlik üzerinde tehdit hissetmemesi, seçtiği kimliğin diğer kimlikler üzerinde üstünlük oluşturduğu algısına yol açmaması çizgileri üzerinde uzlaşı sağlandı.)
• Kürt dilinin öğrenilmesi, eğitimde kullanılması, geliştirilmesi hakkı.
Anadilde her düzeyde, eğitim ve öğretim herkesin yurttaşlık bağından kaynaklanan hakkıdır.
Resmi dil Türkçe’dir. Devlet Türkçe öğretmek için her türlü tedbiri alır. Türkçe bilmemenin mağduriyete yol açmaması için yasal düzenlemeler yapar.
Bu iki temel dışında üzerinde uzlaşı sağlanan hususlar
• Demokratik açılım girişimlerinin, ihtiyaca cevap erecek şekilde yeniden düzenlenip desteklenmesi.
• Köklü bir zihniyet değişimiyle barış dilinin egemen kılınması, yaygınlaştırılması
• Nefret ve küçümseme dilinin, tehdit, şiddet, cebir ve dayatma vurgusu taşıyan , karşılıklı olarak hassasiyet yaratan isim, sıfat ve kavramların kullanımına dayalı üslubun terk edilmesi,
• Modern, demokratik standartlara dayalı – yeni anayasa – toplumsal bir sözleşme yapılması,
• Eşit yurttaşlığın anayasal güvenceye kavuşturulması,
• Şiddetin siyaset aracı olarak kullanılmaması,
• Değiştirilmiş yer isimlerinin iadesi,
• Yönetimde yerindenlik ilkesinin benimsenmesi,
• Herkesin kendi kimliği ile yerel ve kamusal yönetime katılması,
• Çocukların siyasette kullanılmaması ve çocuklara ilişkin davaların çocuk mahkemelerine götürülmesi,
• Bölgedeki yerel yöneticileri ve sivil toplum önderlerine yönelik hukuki uygulamalarda daha özenli, rencide etmeyen, adil ve hızlı çalışan bir anlayışın egemen kılınması,
• Kürt sorununun çözümünde seçilmiş temsilcileri, seçilmişliklerinden doğan sorumluluklarını tam olarak üstlenmeleri, başkalarına devretmemeleri,
• Siyasi temsil önündeki engellerin kaldırılması, seçim barajının düşürülmesi, seçim ve siyasi partiler yasalarının demokratikleştirilmesi.
* * *
Biliyorum, “Sınır boyunda ve ötesinde harekat sürerken, çatışmalar devam ederken, mayınlar patlarken, her an yeni bir çatışma beklenirken, şehit cenazeleri gözyaşları içinde kaldırılırken bu önerileri tartışmanın sırası mı” diye soranlarınız olacak.
Bence tam da sırası...
Çünkü çözüm öfkeden, kabaran duygulardan değil akıldan ve sağduyudan gelecek. Bir de her türlü milliyetçi önyargıdan arınılabilirse gelecek...