08 Haziran 2012

Kitlesel bir muhalefet gücü yaratmak

“Bu tuhaf soruyu da nerden çıkardın” diyenleriniz olmuştur. Biri yazsa, ben okusam öyle derdim...

- Anne sana bir şey söyleyeceğim, çok sevineceksin.

- Söyle bakayım...

- Dişlerimi fırçaladım. Hem de uzun uzun.

- Eee ne var bunda? Hem niye sevineyim? Bu senin hergün yapman gereken bir şey...

Yukarıdaki anne-çocuk diyaloğunu uydurdum. Ama yadırgadığınızı sanmıyorum. Ya benzerini, hatta aynını siz de yaşadınız ya da tanık oldunuz...

Peki, annenin cevabını nasıl buldunuz?

Bu cevap, çocuğu her gün dişlerini fırçalamak gibi doğal bir davranışa özendirir mi, şevkini mi kırar?

“Bu tuhaf soruyu da nerden çıkardın” diyenleriniz olmuştur. Biri yazsa, ben okusam öyle derdim.

“Bu tuhaf soru”, CHP lideri Kılıçdaroğlu’un Başbakan’a Kürt sorununun çözümü için bir öneri (peki, peki  düzeltiyorum: Bir yöntem önerisi) götürmesini ve bu davranışı üstüne yazılıp çizilenleri, söylenenleri izlerken aklıma geldi.

Gazetelerde kimi meslektaşlar, TV’lerde ekran kuşları Kılıçdaroğlu – Erdoğan buluşmasını “tarihi bir adım” olarak selamladılar, Kılıçdaroğlu’nun attığı adımı “CHP’de tarihsel bir dönemeç” olarak değerlendirip alkışladılar...

Şimdi tutup münafıklık etsem, “Ana muhalefet partisinin, hele hele sosyal demokrat olma iddiasındaki CHP’nin, ülkenin en yakıcı sorunu ile ilgili çok daha somut, çok daha sonuç alıcı adımları çoktaaaaaan atması gerekirdi. desem; ardından “E günaydın yani. Nihayet ana muhalefet partisi olduğunuzu ve nihayet sosyal demokrat olduğunuzu hatırladınız” diye eklesem...

Böyle yapsam CHP’yi sahiden sosyal demokrat çizgiye çekmek isteyenlerin, parti içinde çöreklenmiş milliyetçi kanadın engellerine rağmen bu yönde çaba gösterenlerin şevkini mi kırarım?

Niyetim CHP’yi iğnelemek, hırpalamak değil. Hiç değil.

Niye olsun ki ? CHP’den (ya da herhangi bir siyasi partiden) gelecek her türlü demokratik, özgürlükçü adıma alkış tutmak, desteklemek gerektiğine inanırım.

Ancak gitgide zembereği boşalan, gitgide milliyetçi-militarist damarı şahlanan Tayyip Erdoğan ve partisinin karşısında bu kadarcık bir adımının bile çok önemli bir adımmış gibi alkışlanması içimi acıtıyor; muhalefetin güçsüzlüğü, caydırıcılıktan bu kadar uzak oluşu ve adeta buna bile fit olunduğunu gösteren yorumlar, değerlendirmeler öfkemi kabartıyor...

Demokrasiyi çoğunluğun azınlığa istediğini dayatması olarak kavrayan bir düşünsel sefaletin ve ardından karşımıza geçip “En demokrat benim, biziz” diye kostaklanabilen bir siyasal pişkinliğe verilecek cevap, ona laf yetiştirmek olmasa gerek.

“Efendi, senin yaptıklarının demokrasiyle alakası yok. Kaldı ki Kürt sorunundan başlayıp, kadına, gençlere, komşulara karşı izlenmesi gereken siyasal çizgi öyle değil böyledir” diyecek ve “böyle”yi sahiden masanın üstüne koyabilecek bir muhalefet gücüne, bir demokrasi ve özgürlük savunucuları hareketine besbelli ki ekmek kadar, su kadar ve acilen ihtiyacımız var.

CHP’yi dışlamadan, BDP’yi hiç dışlamadan, milliyetçilik (=ulusalcılık) batağına düşmemiş irili ufaklı sosyalist partileri küçük diye asla küçümsemeden, bir siyasal örgüt çatısının altına olmasalar bile yaratıcı eylemler örgütleyip itiraz eden kadınları, gençleri, profesyonel sendikacılık bozulmasına uğramamış işçileri ve temsilcilerini, Hükümetlere yaranmaya çabaladıkça daha geri adımlar atmak zorunda kaldıklarını görmeleri gereken gayrimüslim azınlıkları ve Müslümanlığın ölçüsünü adalet terazisinde tartan inanmış kadın ve erkekleri kucaklayan bir muhalefet gücü, bir yurttaş hareketi oluşturmak...

Gerisi mızmız yakınmalar ya da Tayyip Erdoğan ve takımına –özellikle internet ortamında- ağır cümleler kurarak nafile yürek soğutmalardan ibaret...

*    *    *

Zahmetli, bıktırıcı, mutlaka başarıya ulaşamayabilecek bir çabadan söz ettim.

“Peki ama bu nasıl yapılacak” sorusu ilk akla gelen soru. Akla ilk gelen her zaman doğru soru olmayabiliyor.

Galiba önce “Böyle bir çabaya var mıyım? Gücüm, enerjim, inadım, sabrım böyle bir çabaya yetecek mi” sorusunu cevaplamak gerekecek.

Ama soruyu önce kendimize sorup, açık yüreklilikle kendimizin cevaplaması şart...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"