21 Eylül 2010

Kimin Anayasasını Tartışacağız?

Kimileri bir daha yüzyüze bakmayacakmışcasına karşı tarafı ezmek, parçalamak, lekelemek için çabaladı...

İtiş kakış, “evet - hayır- boykot” oyunu bitti. Herkes oyunu pek büyük bir heyecanla oynadı. Kimileri bir daha yüzyüze bakmayacakmışcasına  karşı tarafı ezmek, parçalamak, lekelemek için çabaladı. 
Ama sonuçta sandık başına gidildi, evet ağır bastı ve bitti.
Bakmayın hâlâ o konu çevresinde oynayan ve oyalananlara. Bunlar artçı depremler. Referandum tartışmasına saplanıp kalmak önümüzdeki ödevlerden kaytarmak için bahane aramak demek. 
Oysa yakıcı, çok yakıcı “yurttaşlık ödevleri” önümüzde ve bizim gönlümüzün olmasını beklemeden de işlemeye başladı.
Önem sırasına göre dizer ve ikincil olanları ayıklarsak – bence- iki temel sorun öncelik ve ivedilik kazandı: 
Bir: 12 Eylül Anayasasını tamir etmekle yetinmeyip sahiden demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa üretiminde seyirci değil oyuncu olabilmek.
İki: Kürt sorununun kalıcı ve barışçıl bir çözüme ulaşmasına  katkı sağlamak.
Bugün ilki üstünde  bir beyin jimnastiği yapalım (mı?).
*    *    *
Referandumun sonuçları belli olur olmaz Başbakan yeni bir Anayasa için hazırlığa başlayacaklarını resmen ilan etti. Zaten izleyen günlerde de bu konuda AKP’nin hukuk uleması sayılan Burhan Kuzu’ya görev verildiği belli oldu.
Peki, bizler kuzu kuzu oturup Burhan Kuzu’nun taslağının önümüze konmasını bekleyip, ardından da  o taslağı tartışmak üzere kalemlerimizi mi çıkaracak, bilgisayarların kapağını mı kaldıracağız?
Yani kendimizi omurgasını ve ideolojik  çizgisini AKP mollalarının belirleyeceği bir taslağın sınırları içine mi hapsedeceğiz? 
Kılıçdaroğlu da CHP’nin bir Anayasa çalışması yapacağının ipuçlarını konuşmalarında sergiledi.
Peki ama  aynı akıl yürütme ile bu kez de omurgası CHP ideologlarınca belirlenmiş bir taslağın sınırları içine kıstırılmış olmayacak mıyız?
Son iki paragraftaki sorulara benim gibi “Hayır, asla” cevaplarını verenlerdenseniz bu tartışılacak anayasa taslakları arasında mutlaka bizlerin emeğinin, aklının, hünerinin, bilgisinin ürünü bir taslak da bulunmalı demektir.
Bu noktada aşılması gereken ilk eşik sanırım bir üst paragrafta siyah dizilerek vurgu yapılmış olan “bizlerin” sözcüğünden ne anladığımız, ne anlayabileceğimiz sorusunu yanıtlamak olacak.
Zor soru. Çok zor soru.
Referanduma giden süreçte bu zorluk bütün somutluğu ile karşımıza çıktı. Belki de serinkanlı bir çözümleme (=analiz) yapmak ve bundan böyle tek bir “bizler” değil, birkaç tane “bizler” olduğunu saptamak ve kabullenmek gerekecek.
Ama bu durum, sayıları kaç olursa olsun “bizler”in başkalarınca hazırlanan bir taslağı değil, kendi aklımızın, emeğimizin, hünerimizin, bilgimizin ürünü bir Anayasa taslağını tartışma düzlemine taşımak için kolları şimdiden – evet: Şimdiden- sıvamamızı ne engellemeli ne geciktirmeli...
Her geçen gün “bizleri”, AKP yada CHP anayasa taslağına mahkum edecek bir tartışma anaforuna yaklaştıracak.
Kendi ellerimizle kendi bacağımıza mermi sıkmayacaksak kolları sahiden hemen –evet: Hemen- sıvamak ödevlerimiz sıralamasında en önde duruyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"