30 Haziran 2014

Kimi değil, neyi desteklemek ya da mücadele etmek?

Tek ölçü var: Yapılıp edilenler, yapılıp edilecekler demokrasiyi derinleştiriyor, zenginleştiriyor mu, yoksa iğdiş edip kısıtlıyor mu?

T24 okurlarının epey büyük bir kesimi bu köşede çarşamba başlayıp cuma günü biten dizi yazı  “AKP’liler için ders notlarını” AKP’lilerin okuyacağına ihtimal vermiyorlar.

Olabilir.

Ama en azından bir AKP’li okumuş. E-mektubundan aynen aktarıyorum:

“…Engin bey, üç günlük tefrika yazınızı dikkatle okudum. Söylenecek söz çok. Ama ben bilhassa partimizin başarı hanesine kaydedilmesi gereken bazı hususlarda  (Askeri vesayetin tasfiyesi,12 Eylül paşalarının mahkeme huzuruna sevki imkânının temini gibi) destekledik buyuruyorsunuz. Bendeniz T24’ü de, zatıalinizin yazılarını da dikkatle takip eden bir AKP milletvekili olarak, desteklediğinize dair herhangi bir emare görmedim, bir satır bile okumadım. Bu nasıl destektir? Herhalde içinizden desteklediniz. Doğrusu size yakışmadı…”

Demek okuyan da varmış.

Bana gelince “Yazılanları kim okur, kim okumaz” sorusunu sormayalı yıllar oldu.

Yazar için gazete okuru (hele internet gazetesi okuru) bilinmez ve derin bir kuyudur. Kimi şöyle bir göz atar okumadan geçer; kimi okur, sonra bir daha okur, açık arar ve bulur; kimi sever, kimi söver; kimi katılır, kimi reddeder…

Yazara düşen kimin ne diyeceğini, ne düşüneceğini hesaplamadan kendi doğru bildiğini eli titremeden, dilini tutmadan yazmaktır. Ötesini artık okur bilir. O yüzden “AKP’liler okur mu, okumaz mı” diye sorduğum yok.

Dahası, yazı dizisi “AKP’liler için ders notları” başlığını taşıyordu ama elbette sadece AKP’liler okusun diye de yazılmıyordu.

Mesela dizi yazının ikincisinde şöyle bir paragraf vardı:

“…Marksistler, demokratlar ise vesayet rejiminin sahiden de son bulması, demokrasinin sahicileşmesi için çaba gösterenlerdi. Sizin (AKP’lilerin)  niyetinizi, vesayet rejimi ile mücadeleden ne anladığınızı sorgulama gereği duymadık…”

Burada seslenilenler elbette AKP tepeleri ve AKP zihniyetine gönül verenlerdi. Onların niyetlerini, vesayet rejimi ile mücadeleden ne anladıklarını sorgulama gereği elbette duymadım. Sadece ben değil kendini sosyalist, Marksist olarak tanımlayanlardan pek çok kişi de duymadı.

Duymadık, çünkü kökenleri, ideolojik referansları gözönüne alındığında AKP’nin demokrasiyi sahiden derinleştirecek, yaygınlaştıracak ve kökleştirecek adımlar atacağı beklentisi içine hiç girmedik. Onlar bir ayakbağından kurtulmak, yapıp edeceklerine asker ağırlıklı “vasiler”in karışmasının önünü almak istiyorlardı. Demokrasiyi  birkaç durak sonra inecekleri bir tramvay olarak kavrıyorlardı. Böyle olunca onların niyetlerini sorgulamak, onların sahiden demokrat olup olmadıklarını sorgulamaktır; “Yav bu adamlar sahiden iyi işler yapalım, Türkiye demokrasisini derinleştirelim, zenginleştirelim niyetini mi taşıyorlar, yoksa ‘Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana nihayet siyasal iktidarın iplerini elimize geçirdik; şimdi onu bir daha kaptırmamak için önce şu askerlerin vesayetini kıralım, ardından da yargı, hariciye ve maliyedeki yüksek bürokrasi vesayetinin defterini dürelim’ mi niyetindeler” diye sormaktır. Böyle sorular sorup sorgulamanın, o zihniyetten demokrasi, özgürlük ve adalet adına bir şeyler beklemektir.

Taa 1969’da Necmettin Erbakan’ın çıkışı ile başlayan, ha bire ad değiştirmek zorunda kalan ama aslı hep aynı olan siyasal partinin 45 yıllık serüvenini adım adım izlemiş bir gazeteciyim. Yani böyle hamhayâllere kapılmayacak kadar deney birikimim ve gözlemim var.  

Meselâ AKP iktidar olur olmaz AB ile sıkı ilişkiler içine girdi. Askeri vesayetin karşısına AB desteği arıyorlardı.

Niyetlerini niye sorgulayalım ki? AB ile ilişkilerin gelişmesi, demokrasi standartlarının yükselmesi yönünden yararlıydı ve desteklenmeliydi; destekledik.

Vesayet rejiminin kalelerinden HSYK’nın yapısını değiştirip yargıç ve savcılara bir kısım HSYK üyesini seçme hakkı tanıdılar.

Niyetlerini niye sorgulayalım ki? Yüksek yargıya egemen olan kast sisteminin bir ucundan kırılması, yargıç ve savcıların oylarının HSYK oluşumunda az ya da çok etkili olabilmesi yararlıydı ve desteklenmeliydi; destekledik.

Ordunun özellikle üst kademelerinde canlılığını koruyan darbeciliğin önünü kesmek için 12 Eylül çetebaşılarının yargılanmasının önünü açtılar.

Niyetlerini niye sorgulayalım ki ? Niyet ne olursa olsun 12 Eylül’ün kanlı sorumlularının yargıç karşısına çıkması, darbe yapmanın suç olarak tanınması bu ülkede demokratik bir kazanıma işaret eder. O yüzden desteklenmeliydi; destekledik…

*    *    *

Özetle: Sistem ve düzen partilerinden herhangi bir umut beslemeyeceksek, ki ben beslemeyenlerden biriyim, sadece yapılan edilene bakmak bana doğru bir tutum olarak görüyor. Kanımca atılan adım demokrasinin gelişmesine az ya da çok hizmet edecek, yarayacaksa kimden geldiğine bakmaksızın desteklenmeli, tersi ise karşı çıkıp mücadele edilmelidir…

AKP’nin (CHP’nin, MHP’nin, Meclis’te grup bile kuramayan öteki sistem ve düzen partilerinin) yapıp ettiklerine, yapıp edeceklerine böyle bakmaktan yanayım.

Zaten becerebildiğimce de böyle baktım…

Şu tutum bana hep uzak geldi ve uzak durdum:

AKP, askeri vesayet rejimini orasından burasından budayıp tasfiye ediyor… Kimbilir ne kötü niyetleri vardır. Sakın destekleme. Böylece askeri vesayetin sürmesine destek ver.

AKP Anayasa’yı değiştiriyor. Değişikliğe göre HSYK’nın oluşumu değiştiriliyor; 12 Eylül çetebaşılarına yargı yolu açılıyor; parti kapatma zorlaştırılıyor… Kimbilir arkasında hangi kötü hesap, rezil niyet vardır. Sakın destekleme. HSYK yine “Sen beni seç, ben de seni” oyunuyla oluşsun; Evren ve öteki çetebaşı yargıç önüne çıkmasın, darbecilik mahkûm edilmesin; sisteme uymayan partiler kapatılabilsin…

Tersinden alalım…

Şu tutum bana hep yakın geldi ve yakın durdum:

AKP, MİT yasasını değiştiriyor. Ülke bir “muhaberat devleti”ne dönüştürülüyor.  Sakın destekleme. Mücadele et, engellemeye çabala. Başaramasan bile mücadeleni sürekli kılacak bir zemin oluştur.

AKP, Sünni kardeşliği adına Suriye’de İslamcı teröristlere silah yağdırıyor, lojistik destek veriyor, sınırı kevgire çeviriyor… Elbette destekleme. Mücadele et, engellemek için çabala…

*    *    *

Uzatmayayım…

Tek ölçü var: Yapılıp edilenler, yapılıp edilecekler demokrasiyi derinleştiriyor, zenginleştiriyor mu, yoksa iğdiş edip kısıtlıyor mu?

Bunu kimin yaptığı değil, yapılanın ne olduğu önemli.

Bu kadar yalın…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"