Bu günlerde gazeteci tayfası arasında bir espri dolaşıyor.
Çevresi, Baykal’a “Beyefendi, Taraf gazetesi sizin için Antalya milletvekili diye yazdı” demişler; Baykal duraksamadan “Yalandır” demiş. Biraz sonra aynı çevre “Beyefendi,, Sözcü gazetesi Tayyip Erdoğan için ilkokul mezunudur diye yazıyor” demişler; Baykal duraksamadan “Doğrudur” demiş...
Bu - bence pek de mizah tadı olmayan - bir espri. Ama Türkiye’nin şu günlerini epey iyi tanımlıyor...
Söylenenlere değil söyleyenlere bakılan, söyleyen siyasal ya da ideolojik olarak “karşı safta” ise söylediği ne olursa olsun karşı çıkılan bir sağırlar diyaloğunda yaşıyoruz.
Her akşam ekranları dolduran ve artık bana ve sanırım size de gına getiren, o adı “tartışma” olan ama aslında “çenesi düşük gladyatörler”in “Kim kimi nasıl susturdu, kim kimin ağzının payını ne biçim verdi” yarışmasına dönüşmüş programlara sabrınız varsa bir de bu gözle bakın. Kimsenin kimseyi dinlemediğini, sadece karşısındakinin bir soluk molası vermesini, yutkunmasını beklediğini ve o anı yakaladığında yattığı pusudan fırlayıp, lafı kapıp “düşünsel inciler” döktürmeye başladığını göreceksiniz...
Söyleyene bakmaksızın söyleneni değerlendirme konusunda kendime güvenirdim ama son günlerde ben de teklemeye başladım. Okuduğum bir yazı, dinlediğim bir görüş için “Katılıyorum... Bence bu görüş desteklenmeli... Çok güzel söylemiş...” filan demeden önce karşımdakinin “Oooo Ergenekoncu oluyorsun galiba” ya da “Bak seeeeen, artık yandaş medyayı referans gösteriyorsun” ya da “Yıllarca sınıf açısı demiştin. Ne oluyor, sınıf mı değiştiriyorsun” diye üstüme çullanmasından çekinir oldum.
Sizde de aynı sıkıntı var mı?
“Var” diyenlere sözüm yok. Ama “Hayır, yok. Ben okuduğuma bakar, oradaki düşünceleri ele alırım, katılacağım düşüncelerse çekinmeden bunu açıklarım” diyenlere minik bir test uygulayacağım.
* * *
Buyrun aşağıdaki cümleleri, paragrafları okuyun:
“...Neredeyse tüm tarafların ve kesimlerin daha yüksek bir demokrasi standardı arayışı çok açık ortada olduğuna göre; bu yöndeki beklentilerin sarih bir şekilde belgelenmesi ve Türkiye’nin yargı reformunu da, siyasi partiler ve seçim yasasını da içine alan bir demokratikleşme paketi vasıtasıyla yeni bir Anayasa’yı süratle tartışması gerekmektedir...”
Ne diyorsunuz?
Haydi bir paragraf daha:
“...Şüphesiz, Anayasa özünde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde bireysel özgürlüklerin temel teminatıdır; dolayısıyla yeni Anayasa’nın odağında devlet, ordu veya cemaat gibi unsurlar değil, doğrudan birey olmalıdır. Yeni anayasa ve yargı reformu kuvvetler ayrımı prensibini, yani yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını evrensel ölçütlerde karşılayabilmelidir...”
Ne diyorsunuz?
* * *
Bu paragraflar Türkiye büyük sermayesinin çatı örgütü TUSİAD’ın dünkü Yönetim Kurulu bildirisinden aynen aktarıldı.
Şimdi ne diyorsunuz?