16 Nisan 2014

Keşke Kastamonu, Erzurum, Kırklareli filan deseymişim…

Dün bir Tırmık yazdım, başlığında “İzmir demokratik özerklik istediğinde…” dedim.

Dün bir Tırmık yazdım, başlığında “İzmir demokratik özerklik istediğinde…” dedim.

Aman Allahım, mail yağmurundan sırılsıklamım. Hayır, T24’deki Facebook paylaşımlarından, tweetlerden söz etmiyorum; kişisel mail adresime yağan mesaj, not, yorum ve değerlendirmelerden söz ediyorum. Üstüne T24’de herkese açık mesaj ve tweetleri eklerseniz halimi daha iyi anlarsınız.

Aldı beni bir düşünce. Acaba İzmir yerine Kastamonu, Erzurum, Kırklareli filan deseydim aynı “okur tepkisi sağanağı”na tutulur muydum?

Tepkiler derken, olumsuz tepkilerden değil; olumlu (çoğu öyleydi) ve olumsuz (eh, birazı da böyleydi) tepkilerden söz ediyorum.

Aslında demokratik özerklik terimini sıkça ve benimseyerek Kürt siyasal hareketi kullanıyor ama aslında bunun Türkiye’nin tümünü kapsayacak bir öneri olarak ele alınıp tartışılmasına vesile olmak istemiştim.

Anlaşılan o kimi okurlar için bunu iyi becerememişim…

*    *    *

Bu yazıda becermeye çalışayım…

Özerklik eski dilde muhtariyet demek, batı dillerinde otonomi deniyor. Bir bölgenin çok temel konular, meselâ dış politika, savunma dışında merkezi devletçe tarafından değil, yerel yönetimler eliyle kendi kendini yönetmesine dayalı bir sistem.

Dünyada epey örneği vardır. Hepsini saymak mümkün değil. Bir kaç örnek verelim: İspanya’da Bask bölgesi, başkenti Barselona olan Katalanya,  Birleşik Krallık’ta İngiltere, İskoçya, Fransa’da Korsika adası, İtalya’da Sardunya ve Sicilya adaları, Sırbistan’da…

Vazgeçtim… Daha Avrupa’dayız ve daha onlarca özerk bölge var…

Üstelik biz özerkliği değil demokratik özerkliği tartışmaya çalışıyoruz.

Arada fark var mı?

Elbet var.

Özerk bölgeler çoğu kez etnik, dinsel nedenlerden dolayı var oldular.

Oysa demokratik özerklik dediğimizde etnik ya da dinsel ya da benzer bir vurgu yapmıyoruz.

Gerçi Öcalan tarafından çok sık kullanıldığından, ayrıca Kürt siyasal hareketince de yakın hedef olarak benimsendiğinden çoğu kişi demokratik özerkliği sadece Kürtlere özgü bir talep olarak algılıyor.

Oysa terimdeki vurgu “özerklik”ten çok “demokratik” sözcüğünde.

Türkiye gibi devlet tapıncının güçlü olduğu; vatan için “ana” denirken devlet için “baba” denmesinin altında yatan otoriterliğin günlük yaşam gerçeği olarak algılandığı ülkelerde devlet denen aygıt varoluşunu yurttaşlara hizmet değil, yurttaşlara hükmetmek olarak kavrar.

Nitekim 12 Eylül Anayasasını yapanlar, Anayasanın girişine ”kutsal Türk devleti” yazacak kadar azıtmışlardı, Aynı Anayasa (ki yamanarak, kesilip budanarak epey değişti ancak özünü koruyor) devletin yurttaşa karşı görevlerinden değil, yurttaşın devlete karşı görev ve yükümlülüklerini sıralar.

İşte demokratik özerklik bu sistemi tepetaklak etmekten ibarettir. Yani sınırlı bazı görevleri (dış politika, savunma vb.) merkezi devlete bırakıp geri kalan tüm (evet tüm) yaşam alanlarında yetkileri yurttaşın eline vermektir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin dizginlerini elinde tutanların (kemalist ya da siyasal islamcı farketmiyor) asla yanaşmadıkları “Avrupa yerel yönetimler şartı” bu yönde bir adımdır. Ancak demokratik özerklik daha ötesini içerir. Özü: Yurttaşların kendi bölgeleri, kentleri, kasabaları, köyleri, mahalleleri, sokakları, yaşam alanları ile ilgili kararları kendilerinin vermesidir.

*    *    *

Bu kimleri ürkütür, kimleri dehşete düşürür ?

Kuşkusuz öncelikle bilinçleri devlet tapıncı ile bulanmış milliyetçileri (=ulusalcıları)…

Dahası merkezi devletin olanaklarından ceplerini ve egolarını şişiren devlet asalaklarını…

Dahası yönetimde ağırlık devletten yurttaşa kayarsa “cahil halk”ın bunu beceremeyeceğini düşünen seçkincileri (=elitistleri)…

Dahanın da dahası: Demokrasiden nefret eden, eşit haklı yurttaşlar ülkesi olmaktan ölümüne korkanları…

Özellikle sonuncular demokratik özerklik sistemine geçen bir Türkiye’de demokrasinin göstermelik olmaktan çıkıp halkın kendi kendini yönetmesine giden çok etkili bir adım olduğu görüyorlar ve bunun “Dağdaki çobanla, Hakkari’deki Kürtle ben bir mi olacağım yani” gibi budalaca böbürlenmelere etkili bir şamar oluşturacağını seziyorlar.

Korkuları bundandır…

*    *    *

Ben, demokratik özerklik İzmir’den başlasın derken İzmir’le sınırlı  bir öneri üretmedim ki…

İyi anlaşılması için ne yapayım?

Sayayım mı ?

Buyrun:

İzmir’de, Muğla’da, Erzurum’da, Kastamonu’da, Kırklareli’nde, Şırnak’ta, Konya’da, Çorum’da, Trabzon’da,Mersin’de, Zonguldak’ta…

Üffff yoruldum…

Ama anlaşılmıştır. Devamını siz getirin artık.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"