27 Ekim 2011

Kapalı Kapıların Ardında...

Başlık yarım bırakılmış bir cümle. Bir kaç türlü tamamlayabilirim...


Başlık yarım bırakılmış bir cümle. Bir kaç türlü tamamlayabilirim. Dileyen daha da çoğuyla tamamlayabilir.
En hafifinden bir örnek: ...ne herzeler yenir!

Biraz daha ağırı: ...ne haltlar karıştırılır!

Biraz daha: ...ne dolaplar çevrilir!

Ağırı: ...ne ihanetler gizlidir bir bilseniz!

Yazının devamında ihtiyaç duyarsanız yukarıdakilerden birini seççin. Kesmezse kendiniz üretin...
 
Şimdi buyrun yazıya.
*    *    *
Van’da bir şeyler oldu. Depremi izleyen iki gün boyunca kentin Belediye Başkanına ne TV’de rastladık, ne bir demecini duyduk. Sadece Belediye Başkan Yardımcısı vardı.  
Peki Van Belediye Başkanı muamması nedir? 
Depremin ilk iki günü, kente giden Başbakanın, bakanların arasında ona niye hiç rastlayamadık?
Niye BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan’la 40 dakika görüştükten  ve o görüşmenin ardından Başbakan Van Valisine telefon ettikten (bana kalırsa kulağını çektikten) sonra  Belediye Başkanı nihayet TV kameralarının karşısına geçebildi? O ana kadar belediye başkanı niye yok sayıldı?
Valiyle, kentteki Hükümet yetkilileriyle Belediye Başkanı arasında ne geçti?
Tamam ben  ve sizin çoğunuz da Van’da değiliz, bilemeyebiliriz. Ama Van’daki bir meslektaşımla konuştum, soru onun için de cevapsız.
Acaba kapalı kapılar ardında ne oldu?
Tayyip Erdoğan partisinin genişletişmiş il başkanları toplantısında konuştu.  ATV’deki densiz programcı Müge Anlı’nın günahını almışız. Başbakan deprem üstüne bilgi verirken ondan da ağır konuştu: “Polislerimize taş atanlar, askerimize kurşun sıkanlar...” 
Cümleyi “Şimdi de depreme yol açtılar” diye tamamlayacak sandım. 
Acaba Belediye Başkanının yok sayılmasıyla Başbakanın bu apaçık “ötekileyici” tutumu arasında bir bağ kurulabilir mi? Kurulmalı mı?
Ne bileyim?

Şu kapalı kapılar ardında...
(Siz tamamlayın)
*    *    *
Deprem acısı pek çok olayın üstünü örttü. Önemli haberler arada kaynadı gitti. Belki sizin de gözünüzden kaçmıştır. “PKK’nın iki, Kandil’in bir numarası” olarak bilinen Murat Karayılan, dün Fırat Haber Ajansına çok önemli bir açıklama yaptı.
Karayılan, PKK ile Devlet arasında yapıldığı artık bütün kamuoyunca da bilinen görüşmelerle ilgili olarak “Görüşmelerde sadece MİT yoktu, devlet ve hükümet yetkilileri de vardı. Bazı toplantılar 3 gün sürdü. Protokolleri de 10 Mayıs’ta devlet bize getirdi.” dedi.

Ee
ee, o görüşmelerin tutanağı internete düştüğünde Başbakan “PKK ile devlet görüştü. Devlet başka hükümet başka” dediydi. 

Bu durumda ya Karayılan ya Başbakan yalan söylemiş olmuyor mu?

Devam edelim. Çünkü Karayılan devam ediyor: “
Öcalan’ın hükümete sunduğu üç protokol devlet yetkilileri tarafından 10 Mayıs 2011’de bize iletildi. Bir toplantı yaparak bu protokoller üzerinde tartıştık ve devlet yetkililerine protokolleri kabul ettiğimizi söyledik. Bu protokollerin her biri el yazısı ile 2’şer sayfaydı...”
Artık biliyoruz: Öcalan’ın hazırladığı, PKK’nın tepe yönetiminin kabul ettiği  üç protokol, devlet (yani MİT) görevlileri tarafından Başbakana iletildi. Başbakan reddetti. Sonra adeta durup dururken “Ben olsam Apo’yu asardım” da dedi. Ardından şiddet ve terör tırmanışa geçti. 
Tamam Israil – Filistin görüşmelerinden esinlenerek “Oslo görüşmeleri” adı verilen müzakereler gizliydi.
Ama sadece idi. İnternet üzerinden bizlere de ulaştı ve gizlilik filan kalmadı.
Şimdi kapalı kapılar ardında konuşulanları artık biz de bilsek; o protokollerde ne önerildiğini biz de öğrensek iyi olmaz mı?
Başbakan reddetmiş ama belki de hiç reddedilecek öneriler değildi?
Ne bilelim...

Şu kapalı kapılar ardında... 

(Gerisini siz tamamlayın).

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"