Gazete yazıcılığında eski bir hiledir. Gazeteci o gün yazacak konu sıkıntısı çektiği bir kabızlık halindedir ya da keyifsizdir, yorgundur, bitkindir falan filan. O gün eski yazılarından birini sanki önemliymiş gibi yeniden kullanır, bu kullanıma bir de gerekçe uydurur ya da uzunca ve ilginç bir okur mektubunu başına sonuna iki üç cümle ekleyip köşeye oturtur ve günü kurtarır.
Hayır…
Hayır, bugünkü Tırmık öyle bir tembelliğin ve hilenin ürünü değil.
Gülseren Onanç çok, ama çok az sayıda kişiyle ulaşacak bir yazı yazdı. Oysa çok değerli ve çok yaygın bir okur kitlesine ulaşması gereken bir yazıydı.
Tırmık bugün buna hizmet etsin. O yazıyı olduğu gibi aktaracağım.
Çok iyi etmiş olacağım. Okuyunca bana hak vereceksiniz.
Tırmık’ın buradan sonrası tümüyle Gülseren Onaç’a ait.
Buyrun…
Gülseren Onaç
* * *
İtiraf ediyorum iklim değişikliği konusunda geçen yıla kadar yeterince duyarlı olmadım. İklim değişikliğini önemsemediğimden değil, konu hakkında yeterince bilgim olmadığından. Bu yaşıma kadar insana ilişkin mağduriyetle ilgilendiğim ve başkasını bilemediğimden. Kadının eşitlik mücadelesini sürdürürken iklim değişikliğini başka bir mücadele alanı olarak gördüğümden ve orada mücadele edenlere olan saygımdan ya da kendimin uydurduğu bir dolu bahaneden dolayı.
Geçen yıl bir genç kadın tanıdım ve yepyeni bir bakış açısı kazandım. Greta Thunberg dünyayı değiştirirken beni de değiştirdi. Greta, radarıma girdiğinden beri kendisini hayranlıkla izliyorum.
Hikayesi ilginç. Henüz 15 yaşındayken okulda iklim değişikliğine ilişkin bir film izliyor ve Dünya’nın geleceğinin tehlikede olduğunu anlıyor. Önce derin bir karamsarlığa kapılıyor. Sonra aksiyona geçmeye karar veriyor. Sırt çantasını alıp İsveç Parlamentosu’nun önünde “Bir şey yapın” diye pankart açıyor. Her cuma okulu kırıp Parlamento’da direnişe gidiyor. Ailesi okulu ihmal etmemesi gerektiğini söyleyince, “Gelecek yoksa okul ne işe yarar” diye cevap veriyor. Ailesine, okul yönetimine, İsveç Parlamentosu’na kafa tutuyor.
“Vay be, ne yürek, helal olsun” dedim hayranlıkla.
On beş yaşındaki Gülseren’i düşündüm. Cinsiyetimle barışmaya çalıştığım, Duygu Asena’nın Kadınca dergisini çıkarmaya başladığı, benim dünyaya isyan ettiğim yaşlarım. Siyasetin şiddet ile iç içe olduğu ama okul münazaralarında sistem eleştirilerini en korkusuzca yaptığımız yıllar. Ailem özgürlükçü ama sınırları var ve birdenbire, okulların açılmasına birkaç gün kala gelen 12 Eylül darbesi. Sokağa çıkmak başta olmak üzere her türlü özgürlüğümüzün alındığı ve ruhumda derin izler bırakan askeri darbe ve sonraki lise yıllarım. Siyasete bulaşıp, haddimizi aşan işler yaptığımızda cezalandırılacağımızı bildiğim, işkence gören arkadaşlarımın durumunu görünce utanarak korku duygusu ile tanıştığım genç kızlık yıllarım. Oysa ben korkusuz bir kadın olmayı hayal etmiştim.
Greta bizden daha şanslı bir coğrafyadan ve bunun bir sorumluluk olduğunun farkında. Yoksul ve demokrasisi gelişmemiş ülkelerde aktif vatandaşların yaşadığı zorluğu biliyor. Şanslıların sorumluluğunu bize hatırlatıyor.
Greta’nın yaşı kadar bir süredir kadının eşitlik mücadelesine destek olmaya çalışıyorum, geriye baktığımda bir arpa boyu yol almadığımızı görüyorum. a. Evet, bu topraklarda çok köklü bir kadın ayrımcılığı var, doğru; ama biz de daha etkili yollar bulmalıydık demeden edemiyorum. Greta’nın başarısı karşısında kendimizi temize çekmenin iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum. Greta’dan öğrendiğim dersleri alt alta yazıp kendime bir kontrol listesi yapmak istiyorum, zira ondan öğrendiğim çok şey var.
Greta’dan öğrendiğim dersler
Samimi adanmışlık: Greta’nın medeni cesareti, özgüveni, davasının haklılığına inanmışlığının göstergesi. O iklim değişikliğini durduramazsak yok olacağımıza çok güçlü bir şekilde inanıyor, duygularında ve düşüncelerinde samimi. Bu samimiyet ona olan inancımızı, bağlılığımızı sağlıyor. Greta iklim değişikliğini önlemek üzere bireysel bir yeni yaşam biçimini savunuyor. Bunu kendisinin ve ailesinin yaşamına uyguluyor. Kendini davasına öyle bir adadı ki nerdeyse bütün yaşamını değiştirdi. Vegan olmayı seçti. Tüketimini azalttı. Uçağa binmeden seyahat ediyor. Popüler kültürün hepimizi esir aldığı bu dünyada buna direnen Greta’nın adanmışlığı hayranlık uyandırıyor.
Basit ve cesur bir dil: Greta, davasını savunacak bilgi birikimine sahip olmak üzere bilimsel raporları okuyup bilgileniyor. Savundukları, bilimsel temellere dayanıyor. Ama dili sade ve çarpıcı. Davos’ta dünyanın önde gelen iş insanlarına “Eviniz yanıyor, farkında mısınız” diyerek yıllardır iklim aktivistlerinin yapamadığını başardı. Basit, sade, cesur, bir o kadar da samimi bir dil ile herkesi düşündürmeyi başardı. Bunu yaparken pek ricacı bir dil de kullanmadı. O otorite karşısında eğilip bükülmeden, sözünü sakınmadan söylüyor, hatta hesap soruyor. Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde yaptığı konuşma ile bütün dünya liderlerine posta koydu.
Bir şey yapmak: Greta, düşüncenin yeterli olmadığına, bir şeyi değiştirmek için eyleme geçmek gerektiğine inanan bir aktivist. 15 yaşında okulunu her cuma kırıp İsveç Parlamentosu önünde tek başına grev yapmayı seçti. Avrupa ve Amerika’daki iklim zirvelerine katıldı, geniş kitleleri mobilize etti, iklim aktivistlerinin sözcüsü old geçmeku. Bütün bunları yapmak için okuluna bir yıl ara verdi. O, “Dünyaya gelen her insan, yeni bir şey başlatmak, yani eyleme geçmek kapasitesine sahiptir” diyen Hannah Arendt’i onaylıyor.
Umut aşılamak: Sosyal medyanın da etkisi ile geleceğe ilişkin karamsarlığımız, umudumuzdan daha fazla. Eğitim seviyesi yükseldikçe geleceğe ilişkin umudu olanların sayısı azalıyor. Oysa eğitimin amacı çözüm üreten aktif bireyler yetiştirmektir. Eğitimli birey sorunu anlar ve çözümün bir parçası olmaya çalışır. Greta da iklim değişikliğine ilişkin bilgi sahibi olunca önce karamsarlığa kapılmış ama sonrasında çözümün peşine düşmüş. Çözüm her zaman politikada değil. Hatta politika ve politikacıların sorunun tam da göbeğinde olduğu bir dönemdeyiz. Geleceğimize sahip çıkmak, umudu yeşertmek için soru soran, çözüm üreten, örgütlenen, ses çıkaran Greta gibi aktif bireylere ihtiyacımız var. Greta umudun bulaşıcı olduğunu ve umudu yeşertmenin tek yolunun “bir şey yapmak” olduğunu söylüyor bizlere.
Ataerkil düşünceye başkaldırı: Greta,” İklimi değil sistemi değiştir” derken aslında yüzyıllardır hakim olan bir sisteme kafa tutuyor; erkek egemen dünya sistemine. Doğaya, kadına, göçmene, çocuğa ve her türlü ötekine hakimiyet kuran, bu hakimiyeti devam ettirmek isteyen bu zihniyeti değiştirmeden iklim değişikliğini durduramayacağız. Greta bunun ne kadar farkında bilmiyorum ama onun mücadelesi bizim yıllardır verdiğimiz toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine de katkı sunuyor. O bizden daha cesur bir şekilde hesap soruyor, sorumluluk sahiplerini göreve çağırıyor, başkaldırıyor.
* * *
Greta mücadelesi ile bana yol gösterdi, umut verdi. Benim rol modelim, kahramanım oldu.
“Dünyanın geleceği yoksa kadının eşitlik mücadelesi ne işe yarayacak” sorusu ile iklim değişikliği için de mücadele etme kararı verdim. Zaten, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi ile iklim değişikliği mücadelesi aynı dünya düzeni içinde kendine bir yol arıyor. İnsanların bütün farklılıkları ile eşit ve adil yaşadığı, ağacına, havasına, toprağına sahip çıkan bir dünya.
Greta’dan önce bilgeliğin yaş alarak geliştiğini düşünürdüm. Oysa öyle değilmiş. Yıllar kimilerine hiçbir şey öğretemez iken, kimilerinin bilge olmak için yıllara ihtiyacı yokmuş.
Bana yeni bir yol açtığın için sana teşekkür borçluyum “Kahramanım Greta”.
Formun Üstü