Yazıya geçmeden bence yukarıdaki fotoğrafa dikkatle bakın. Bu fotoğraf, bundan 48 yıl önce, 29 Ekim 1961’da, Ankara göklerinde çekildi. Dönemin populer haftalık dergisi “Hayat Mecmuası”nın 265. sayısında yayınlandı. Noktasına, virgülüne dokunmadığım resimaltında aynen şöyle yazıyor:
“Üstte kahraman hava kuvvetlerimize mensup uçakların Türk göklerine yazdığı ‘2. Türkiye Cumhuriyeti’ ibaresi görülmektedir. Bu heyecan verici tabloyu Hava Kuvvetleri Kumandanlığı’nın özel fotoğrafçıları çekmiştir.”
Fotoğraf Türkiye’de başlayan “yeni” dönemin hoş ve ilginç bir belgesi.
Hepsi bundan ibaret olaydı Tempo24’ün bir başka bölümünde yayınlanabilirdi. Belgeyi yazıişlerine teslim etmeyip Tırmık’ta kullanmama gelince...
* * *
Sanırım 90’lı yıllardan itibaren entellektüel yerine “entel”, liberal yerine “liboş” gibi terimler medyada sıkça kullanılmaya başladı. Entel denince “yarım aydın” filan gibi bir küçümseme vurgusu yapılmış; liboş deyince liberal değil, iktidar sahiplerine yaranarak çıkar yada konum elde edenlere laf çarpıtılmış oluyor.
Böylesi küfür niyetine kullanılan terimlerden biri de “ikinci cumhuriyetçi”. Bu terim bazan yazıyla bazan rakamla “ikinci” yazılarak kullanılıyor. Daha da ağırlaştırmak isteyenler “numaralı cumhuriyetçi” filan diyorlar.
* * *
Kanımca 2. Cumhuriyet terimine itirazların temelinde, bilincin diplerinde yatan “devlet tapıncı” var.
Türk ırkçı-milliyetçilerinde ve kimi siyasal islamcılarda bu tapınç, “Devlet ebed müddet” teriminde ifadesini buluyor. Türk devletinin kesintiye uğramadan bugünlere geldiğini, bundan böyle de sonsuza dek süreceğini vurgulamak istiyorlar.
Tabii bu durumda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en yüksek makamı olan Cumhurbaşkanlığı forsunda niye 16 yıldız olduğu, bu 16 yıldız tarihte kurulmuş Türk devletlerini simgelediğine göre “devlet ebed müddet” iddiasının gerçeği ne kadar yansıttığı sorusu cevapsız kalıyor.
Devlet tapıncının kendini “ulusalcı” olarak niteleyen kesimlerdeki yansıması ise “Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete el ve dil uzatılması” kaygısı.
Bu çok da haksız bir kaygı değil. Özellikle siyasal islamın çeşitli kollarında “Osmanlı’ya özlem” belirgin. Bu kesimlerde cumhuriyet ile laiklik bir ve aynı “musibet”in iki yüzü. İran’ın, Libya’nın da birer cumhuriyet oldukları; cumhuriyetin sadece ve sadece “padişahlık” yada ”sultanlık” gibi devlet biçimlerine karşı “cumhur”un, yani yurttaşların egemenliği demek olduğunu bilerek yada bilmeyerek gözardı ediyorlar.
Ama ulusalcı kesimin “2. cumhuriyet” denince tepelerinin atması bir üst paragraftaki kaygıyla sınırlı değil. Onlar Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet’in şu yada bu yönde, şu yada bu ölçüde değişmesine karşılar.
Oysa değişebilir. Cumhuriyetler de kendi tarihsel süreçlerinde dönemeçler, kırılma noktaları yaşayabilirler.
Somut bir örnek: Fransa 1789’dan beri bir cumhuriyet. Bu gün sapasağlam, güçlü ve halkına refahı yaşatan bir cumhuriyet. Dahası laik, özgürlükçü...
Ancak bugünkü Fransa cumhuriyeti “5. cumhuriyet” diye anılır. Hem de resmen. Birincisi 1789’da kralın tepetaklak edilip, cumhur’un (=halkın) yönetimi ele almasıyla kurulmuştu. İkincisi köklü bir değişim anlamına gelen, “halkların baharı” denen o büyük yurttaş ayaklanmaları döneminde, 1848’de kuruldu. Üçüncü 1875’de. Dördüncü 2. Dünya Savaşının ardından cumhuriyet yeniden yapılandırılırken, 1946’da kuruldu. Beşinci ise Fransa’nın Kuzey Afrika’daki son sömürgelerinden Cezayir’in bağımsızlığını tanıyıp “sömürgeci cumhuriyet” utancından vazgeçtiği 1958’de...
Yani cumhuriyetleri güçlü kılan “numaraları” değil. İlkeleri, çağa uygun dönüşebilme yeti ve yetenekleri.
* * *
Şimdi lütfen yazının başındaki fotoğrafa bir daha bakın. 27 Mayıs Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa tarihinde gerçekten önemli bir dönemece işaret eder. Bir yanıyla bir darbeyle kesintiye uğramasıdır. Ama öteki yanıyla “yeni Anayasası” ile daha çağdaş, daha demokrat, daha özgürlükçü bir cumhuriyetin kuruluşudur...
Bu konuda gocunmak, tutuculaşmak gereksiz. Nitekim 27 Mayıs’ın mimarları da gocunacak, kaygılanacak bir şey görmemişler ki ordunun uçakları ile gökyüzüne “2. Cumhuriyet” yazmışlar...
Hoş değil mi?