18 Aralık 2011

Kaç Türkiye var bu ülkede?

Bilgiç bilgiç sorduğuma bakmayın. Ben rastlantıyla duymuştum...


Haydi kendi kendinize küçük bir test yapın:  Mele sözcüğünü daha önce duymuş muydunuz?
Bilgiç bilgiç sorduğuma bakmayın. Ben rastlantıyla duymuştum. Mardin Kızıltepe’de bir tanıdığım, konusu bambaşka bir sohbet sırasında “Ben mele torunuyum” demişti. 
“Mele? O ne o “ diye sordum. Cevap kısaydı: “Yani siz Türkçede molla diyorsunuz...”
Mollayı biliyorum. Medresede bir üstattan, bir din bilgininden dini eğitim alan öğrenci demek. İstanbul’da bir kaç (eski) medrese gezmişliğim var. Biri karikatür müzesi olmuştu. Tan Oral’la dolanırken mollaların odalarını görmüş, bu daracık taş mekanda “Nasıl ısınılır, nerede, nasıl uyunur”u aramızda konuşmuş, cevabını bulamadan, soracak kimseyi  de bulamadan medrese gezimize devam etmiştik. Süleymaniye medresesinde de öyle, Yeşildirek’deki medresede de öyle...
Hem zaten medrese, tekke ve zaviyeler “Cumhuriyet devrimleri”yle kapatılmamış mıydı ? üstelik Mardinli arkadaş akranım sayılırdı ve mele olan dedesiydi. Demek ki medrese imparatorluk döneminden kalmış ve çoktaaaan bitmiş bir dinsel eğitim kurumu, mollalar da artık var olmayan din öğrencileri...
Yani ne Güneydoğu’da capcanlı yaşadığı anlaşılan meleler’den haberim vardı, ne ücra köylerde, hatta dağ kovuklarında varlığını sürdüren medreselerden...
Güya Türkiye’de gezmediği il ve ilçe kalmamış, üstelik pek de haketmediği halde “araştırmacı gazeteci” sayılan bana bu ayıp yeter.
*    *    *
Bir kaç gün önce Diyanet İşleri Bakanlığı’nın (DİB) Kürt bölgelerinden 1000 kadar mele’yi DİB kadrosuna alacağı haberini okuduk. Sizi bilmem, ben yine kaptıramadım; önemsemedim.
Ama birden TV ekranlarında konu enine boyuna tartışılmaya başlandı. Özellikle Cumartesi gecesi TVNet’teki tartışma pek öğreticiydi. Dört tartışmacı, çok ünlü, çok itibarlı bir mele ailesinden gelen bir sosyolog Müfid Şimşek, bir şeyh (Evet alt yazıda öyle tanıtıldı) Said Ensarioğlu, bir medrese hocası (O da alt yazıda öyle tanıtıldı. İstanbul Sultanbeyli’deki bir medresede hoca) M. Salih Ekici  ve  bir sosyoloji doçenti Engün Yıldırım benim ve benim gibilerin bilmediği bir dünyayı, medreseleri, medrese müfredatını, meleleri, Tevhid-i Tedrisat Kanununu tanıttılar, tartıştılar, anlattılar... 
O ve benzeri tartışmaları internet üstünden gelen “mele konulu” bir sağanak izledi.
Mütedeyyin denen kesim, 1000 mele’nin DİB kadrosuna alınmalarını İslam kültürünün en önemli kurumu olarak selamladıkları medreselerin açılmasına giden yolda atılmış bir adım olarak alkışlıyorlardı. 
BDP’ye yakın (eski) bir tanıdık ise AKP’nin Kürt siyasal hareketini, askeri operasyonların yanısıra kendi memuru yapıp kendi  safına çekeceği meleler’le yok etme hesabında olduğunu belirtiyor ve bir yandan bu adımı lanetlerken, bir yandan da “Meleler kendi halkına ihanet edip devletin yanında saf tutmayacaktır” diye yürek serinletiyordu.
Ardından pazar sabahı Radikal’de genç bir meslektaşımızın ''Doğunun mele gerçeği'' adlı ödüller hak eden haberini okuduk. Henüz okumadıysanız, mutlaka okuyun..
Genç meslektaşım Mehmet Ulaş, Güneydoğuda halen yaşamakta olan medreseleri gezmiş, dolaysız tanıklarla, yani meleler’le, medrese hocalarıyla konuşmuştu. Haberine çok anlamlı bir de  başlık koymuştu: “Orda Bir Gerçek Var Uzakta...” 
Besbelli ki meleler gerçeği önümüzdeki günlerde çok konuşulacak, tartışılacak. Bilen bilmeyen övecek, yerecek, sövecek, şeriat geliyor çığlığını basacak ya da Cumhuriyetin tabularından birinin daha yıkıldığını belirtip destekleyecek...
Bense dünden bu yana kendimi sorgulamaktayım.
Anlatayım...
*    *    *
Ödemiş’te terzilik mesleğini, hep saygıyla, sevgiyle andığı Ermeni ustası Bogos’tan öğrenmiş bir babanın oğlu olan ben,  22 (yazıyla yirmi iki) yaşıma kadar 1915’te bir Ermeni soykırımı yaşandığını bilmiyordum. Lisede tarih, üniversitede hukuk okumuştum ve bilmiyordum.
Daha üniversite öğrencisiyken TİP’e girip kısa zamanda “sıkı sosyalist” olunması gerektiğini bellemiş olan ben, herhalde çok sıkı (!) sosyalist olduğum için bu ülkede bir Kürt sorunu olduğunu bilmiyordum. Biri anlatsa da omuz silker “Boş ver. Devrim olunca bütün sorunlar çözülecek nasıl olsa” der çıkardım işin içinden. Kürt sorunu üstüne bildiklerim bulanık sezgilerden ibaretti. Örneğin konuyu  tartışırken “Doğu sorunu” dememiz gerektiğini, “Kürt sorunu” denirse başımızın belaya gireceğini filan... Eğer sadece rastlantıyla bir öğrenci yurdunun odasını, sonra Küçük Langa’daki sefil bir bekar evini kirvem Necmettin Büyükkaya ile paylaşmasaydım ve kirvem bana Kürt gerçeğini o çelebi gülüşü hiç eksik olmadan ama her zaman kara gözleri çakmak çakmak anlatmasaydı bilmeyecektim; bilmeden bu günlere gelebilirdim... 
Ergenlik sivilceli bir oğlanken duyduğum 6-7 Eylül’ün anlamını, “Anadolunun ve sermayenin Türkleştirilmesi operasyonu”nun bir halkası olduğu gerçeğini kavrayabilmem için on yıllar geçmesi gerekti...
Ben henüz ilkokul öğrencisi iken Ödemişli kantariye mağazası tezgahtarı  Yeşua amcanın, kızı Klara ve Meri’nin ve evlere çamaşıra giden Raşel teyzenin bir sabah İzmir otobüsüne binip atalarının mezarlarını ardlarında bırakıp Telaviv’e göç ettiklerini...
Vazgeçtim. Hepsini sıralarsam uzun sürecek...
*    *    *
Bu yazı meleler üstüne bir yorum filan değil.
Bu yazı benim, kendimle hesaplaşmam.
Bir kaç gündür kendime “Hangi Türkiye’de yaşıyorsun sen Aydın efendi” diye sormaktayım. Sonra da “Kaç Türkiye var şu ülkede” diye...
Ne dersiniz ? Bir de siz kendinizle hesaplaşmak istemez miydiniz?
1915’ten, 6-7 Eylül’den, Kürt sorunundan vazgeçtim. Bugün Güneydoğu Anadolu’da en az 60, mesela İstanbul’da en az 7 medrese bulunduğunu ve bu medreselerin capcanlı olduğunu biliyor muydunuz? Mele sözcüğünü duymuş muydunuz ? 
Sizce kaç Türkiye var şu güzelim ülkede? 
   

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"