22 Ocak 2012

‘Hrant Haftası’nın ardından gülümsemek...

O’nu, kalleş bir pusuda öldürülüşünün beşinci yılında O’na yaraşır bir....


Zor haftaydı. 
O’nu, kalleş bir pusuda öldürülüşünün beşinci yılında O’na yaraşır bir.... Bir... Evet, bir coşkuyla, saygıyla, öfkeyle, sevgiyle, inatla anmak için çabaladık. 
Ama zordu. 
Haftanın her günü daralan bir yürek... Durup dururken göz pınarlarında birikiveren damlalar... O damlaların tuz tadı... TV’de konuşurken münasebetsiz bir hıçkırığın gelip boğazını düğümlemesi... Tam “Yoruldum, çok yoruldum” diyecekken aralıksız koşuşturan, gözleri kan çanağına dönmüş, sesleri imanına kısılmış gencecik Ermeni, Türk, Kürt kadın ve erkekleri görüp diş sıkmak...
Zor haftaydı. Geçti... 
Ardında yaşam boyu taşınası anılar, anıcıklar, kederler, öfkeler ve ille de -bazıları kara- mizah damlaları bırakarak...
Kederli de olsa gülümseyelim. 
Alın size geçen haftadan, yani “Hrant Haftası”ndan süzülmüş mizah yüklü izlenimler, gözlemler, anılar...
*    *    *
Taksim’den Hrant’a yürürken kalabalığın arasında şalvarımsı pantolonundan, ak düşmüş çember sakalından sıkı Müslüman, su katılmamış “mütedeyyin” olduğu ayan beyan birine, münasebetsizin biri şaka yolla laf attı:
- Hacı, bu soğukta, hem de gavur töreninde ne işin var senin?
Kızmadı. Keyifle gülümsedi:
- Bak yeğenim, kimsin bilmiyorum ama, hele bi dinle. Kapalı Çarşı esnafındanım ben. Babam Affan Usta öldüğünde dükkan komşumuz kakmacı Yertvant Usta tabutu taşıyanlar arasındaydı. Babamı gömdük. İmam dua ederken Yertvant usta da bir dua etti, haç çıkardı, “Sana orda, senin Muhammed’in yanıbaşında duran İsa Mesih de kol kanat gersin koca Affan” dedi. Ben bugün şu koca yürekli Ermeni için iki adım yürümüşüm, bir fatiha okumuşum çok mu gördün? 
Soran pişman oldu; duyanların gözü doldu...
*    *    *
Yürüyüş kolu Agos’un önüne ulaşmıştı. 1980’den bir hapishane arkadaşım, bir Kürt. Yaşlanmış, saçlar ağarmış, hafiften göbeklenmiş. Medyaya ayrılan platformun üstünde beni gördü. O aşağıda, ben beş on karış yukarda kaynatıyoruz. 
- Gazetecim, eyisin... Bizim Davutpaşa takımının hemen hemen tekmili yürüyüşte. Eyi değil mi? Seni Teeeeveleeerde görüyom ben. Eyisin. Lafını esirgeme, eyi oluyor... Bak sizin çocuklarla pazarlığı bağladık sılogan yok, bayrak, pankart yok. Kürt sözüdür. Sözümü tuttuk. Lakin iki parmağımızı açıp V ettik. Manasını senden öğrendiydim Davutpaşa’nın mapusdamında hatırla... Viktori demek oluyor değil mi? Yani zafer bizimdir, yani biz kazanacağız.  Kalabalığa bak. Biz şimdiden kazandık be... Haydi kal sağlıcakla. Ben viktori ede ede yürüyeceğim...
Platformun günahı, eğilip öpemedim. Lakin gözlerim yine doldu. 
(Geçen hafta benim gözlere bir şeyler oldu. Ha bire gözlük sildim...)
*    *    *
Hrant yürüyüşü de, Agos önü anma mitingi de, Karin Karakaşlı’nın yürek sızlatan, yürek kabartan konuşması da bitti. Dağılıyoruz. Ermeni kopuklardan biri yanında biri, yanaştı.
- Abi bunun bir derdi var, sana danışacak...
Biri dediği bir Kürt. Yüzünde benim Ermeni kopuğun suratındaki gülücükten beter bir gülücük.
- Aydın Ağabey, bizim köyde, memlekette yani sekiz on dönüm bir tarla var. Dağın başında...
- Eee?
- Onu bahara sürmek lazım.
- E sür...
-Eyi de ben fabrikada işe girdim. Süremem.
- Eeee? Gidip ben mi süreyim?
- Yok ağabey, hani diyorum hükümete ihbar etsem, bizim tarlada toprağın altında kafatası, kemik var desem. O iş makinaları ile gelip arasalar, toprak sürülse... Ne dersin?
İyi mi? Kötü Kürd’ün aklına bak. Yüce TC’nin savcısına, jandarmasına çorak tarlayı beleş sürdürecek. Bende milli hisler zayıf; tersleyemedim
- İyi akıl. İhbar et, kazsınlar, tarla da sürülmüş olur.
- Eyi de ağabey korkuyorum...
- O niye o?
- Ya sahiden kafatası, kemik çıkarsa.... Başım belaya girmesin. Baksana bizim oralarda nereye el atsan, altından kafatası, kemik çıkıyor.
Sonra?
Sonra sırıttı tabii. Yanındaki kopuk Ermeni de sırıtıyor. İkisini de “S.ittirin gidin ulan başımdan” deyip defettim.
Onlar uzaklaştıktan sonra da katıla katıla güldüm.
İyi geldi...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"