Biliyorum abuk sabuk bir başlık oldu. Ama bu yazıya bir başlık bulabildiğime bile şaşıyorum.
O çok aşınmış terimi kullanacağım: Sözün bittiği yerdeyiz!..
Açıklayayım.
Grev yapıyorum. Kürtlerin açlık greviyle ilgili değil; kişisel protestomu dile getirmek için bugün grev yapıyorum,. Bu yazı bir “Tırmık” değil, grev yaptığımı okurlara duyurmak için bir açıklama…
Sadece grev yapmakla yetinmiyorum. Bu ülkenin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan nam zatı ve onun rakibi Kemal Kılıçdaroğlu nam öteki zatı bu yazıyı okuyacaklara ihbar ediyorum.
Açıklayayım:
Kredi derecelendirme kuruluşlarından biri, Fitch, Türkiye’nin kredi notunu yükseltti, Türkiye’yi “Kredi verilebilir ülkeler” arasına soktu. Yani uluslararası tefeci kurumlara, hani kimileri küresel banka, kimileri küresel fon olarak anılan ve neresi yüksek faiz verirse oralara borç verenlere danışmanlık yapan, onlara “Şurası şu kadar faiz veriyor ama geri ödeyemeyebilir, dikkatli olun” ya da “Tamam orada durum iyi. Faiz de iyi. Verin paralarınızı, vadesi gelince borçlarını ödeyebilecekler” diyen bir kuruluş bu.
İktidar ve Türkiye medyasının bir kesimi bunu bir zafer olarak görüyor. Eh, “Tefeciler size kredi verecek. Ekonominiz sağlammış” denmesi zaferse zaferleri mübarek olsun.
İşe bakın ki aynı gün CHP lideri Kılıçdaroğlu Türkiye ekonomisinin sanıldığı gibi “iyi” değil, tam tersine “çok kötü” yönetildiğini ileri sürdü. Peki, o da kabul. Koskoca anamuhalefet partisi liderinin (inşaallah) bir bildiği vardır ki böyle dedi.
Buraya kadarına sözüm yok ve buraya kadarla kalsaydı bu konuda yazı yazmak aklımın ucundan bile geçmezdi. Ekonomi bilgim “cahil” sınırına yakın. Bu iddialar tartışılacaksa “Bu bizim Vedat Özdan’a düşer” der ve dün binlerce KCK tutuklusunun katıldığı açlık grevleri üstüne aklımın erdiği, dilimin döndüğünce bir Tırmık yazardım.
Ancaaaaaaak…
Her konuyu olduğu gibi ekonomiyi de iyi bildiğini düşünen ve Fitch’in not yükseltmesinden kendine öğünç payı çıkaran Tayyip Erdoğan dün partisinin grup toplantısında Kılıçdaroğlu’nun eleştirilerini de yanıtladı:
Aynen aktarıyorum:
"Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin ekonomik performansını yerden yere vurdu. Ardından Türkiye’nin kredi notu yükseltildi. Kılıçdaroğlu, bu açıklama yapıldıktan sonra sen ne yaptın? Ülkesine bu kadar yabancı bir ana muhalefet mi olur? Tam bahtsız bedevi misali…”
Annemden başlayarak yakın çevreme kadar hemen herkes berbat bir sokak çocuğu olduğumu, iki lafın arasına ayıp laflar sıkıştırmaktan çekinmediğimi söyleyip beni azarlarlar. Düşünün, ben bile Başbakan’ın “Bahtsız bedevi” nitelemesini duyunca utançtan kıpkırmızı oldum.
Yetmedi.
Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın bu “zarif” nitelemesine aynı gün cevap verdi.
Aynen aktarıyorum:
"Libya çöllerinde gezen sensin, Suudi Arabistan çöllerinde gezen sensin. Dön de aynaya bak bedevi kimmiş, ama dikkat et kutup ayısına rastlamayasın…"
O “zarif” sözlere bu “zerafet”te bir cevap gelince yüzüm “kıpkırmızı”dan “kıpkızılkırmızı”ya dönüştü.
Bu ülkenin kaderini ellerinde tutan, siyaset dünyamızın en tepesindeki iki zatın sözleri bunlar.
“Bahtsız bedevi”den söz eden “deyiş” özünde berbat bir erkek esprisi’dir. Erkek sofralarında başına pek berbat bir iş gelenler için söylenir ve ardından da “Hoh hoh hoooh” gibisinden berbat erkek kahkahaları yükselir.
Bilmeyenler, duymamışlar için “deyiş’i mümkün olan en edepli haliyle, sözcüklerin yerine daha elverişlilerini seçerek, hani “kıç” dememek için “popo” denmesi gibi aktarmayı deneyeceğim. Beceremezsem okur bana değil, fıkrayı partilerinin grup toplantılarında pervasızca kullananları ayıplasın.
Şöyle denir:
“Bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı öper”…
Sanırım anladınız.
Ve sanırım utançtan sizin de yüzünüz kızardı…
Bu meslekte epey kıdemliyim. Siyasal yaşamda nice sert polemiğe, uzlaşmayı unutmuş siyaset esnafının nice sert sözlerine tanık oldum.
Ama böylesi?
Hayır böylesi benim için bir ilk. Bu düzeye(Düzey ?) ilk kez rastlıyorum.
O yüzden bugün Tırmık yazmıyor, protestomu ifade etmek için grev yapıyorum.
Bir de bu iki siyasetçiyi sizlere ihbar ediyorum.
N’apayım, elimden gelen bu…