26 Kasım 2009

Hani Yollarda Perişan Olundu ya...

Gelin, kendi yaşamımda doğrudan tanık olduğum bir kaç anı dilimciğini benimle paylaşın...

Ben bu gece rahat uyurum...
AKP’nin kravatlı mollaları emekçilerin hayatı durdurabileceklerini gösterdikleri ve Libya yollarına düşerken Başbakanlarının yağıp gürleyerek savurduğu tehditleri ellerinin tersiyle itip alanlara çıktıkları için rahat uyurum...
Göstermelik olmayan bir demokraside emeğin hak isteme savaşında “sadaka düzenine” boyun eğmeyip  sesini nasıl yükseltebileceğini gösterdiği için rahat uyurum...
Ölü toprağı serpilmiş ülkemde, özel  ve kamu sektöründe sendikaların kazındığı, sendikalılaşmanın neredeyse suç sayıldığı günlerin sürgit devam etmeyeceği dosta düşmana gösterildiği için rahat uyurum...
Hani yollarda perişan olundu ya, hani kamu hizmetleri aksadı ya,  işte ülke çapında grev zaten bu yüzden yapılır. Bu adamların ve kadınların bir derdi olduğu anlayanın da anlamayanın da kafasına girsin diye yapılır...
Bu da demokrasi için iyi, hem de çok iyidir...
*    *    *
Gelin, kendi yaşamımda doğrudan tanık olduğum bir kaç anı dilimciğini benimle paylaşın...
1985 ya da 1986’ydı. Siyasal göçmen olarak yaşadığım Federal Almanya’da Polis Sendikası (Evet doğru okudunuz: Polis Sendikası) güvenlik emekçilerinin çalışma saatlerinin aşırılığına, mesleki yıpranma ödeneklerinin bir türlü yasalaşmamasına karşı kamuoyunun dikkatini çekmek için greve gittiler.
Hırsızlara gün doğdu. Yurttaşlar geceleri evlerinde rahat uyuyabilmelerini, o saatlerde kimlerin çalışarak sağladıklarını bilince çıkardılar. Evleri soyulanlar yağıp gürlediler; ama aynı adamlar ve kadınlar evlerinin daha önce niye bu kadar pervasızca soyulamadığını da düşünmek zorunda kaldılar...
Hayatı boyunca polisle  hiç de dostça olmayan ilişkiler içinde yaşamış ben, greve çıkmış bir Alman polis memurundan bugün bile belleğimde diri kalan bir ders aldım:
- Polisi zenginlerin mülkünü yoksullara karşı koruyan bir zorba düzen gücü olduğunu ve sadece bu olduğunu düşünen o solculardan biri misiniz bilemem, ama bilmenizi de isterim ki ben bankalar soyulmadığı için değil, torununa süt almak için sokağa çıkan yaşlı adamın cebindeki üç beş Markı gaspetmek isteyen it uğursuzu önlediğim zaman mutlu oluyorum.
Bir anı daha:
Avrupa hava trafiğinin düğümlendiği Frankfurt Havalimanında kontrol kulesi memurları greve çıktılar. Direndiler ve karşılarındaki dev şirketi dize getirdiler. Çalışma saatleri ve  vardiya değişim düzeni onların istekleri doğrultusunda yeniden düzenlendi. Sendikanın sözcüsü televizyonda hepimizin gözlerinin içine bakarak konuştu:
- Üç  gündür aktarma uçağını kaçıranlar, gitmesi gereken yere gidemedikleri için ağlayanlar, sızlayanlar, önemli iş randevularını kaçırdıkları için bizi ülke düzenini bozmakla suçlayanlar şunu farketsinler yeter. Biz bu grevle aşırı yüklenmeden, uykusuzluktan ve yorgunluktan sorumlulukları saniyelerle ölçülen bir görev alanında hata yapıp bir uçağın düşmesine engel olduk. O uçağın içinde  üç gündür bizi en ağır sözcüklerle eleştirenlerin kendileri, sevgilileri, karıları ve çocukları olabilirdi... Şimdi rahat etsinler. Bir uçuş kontrol memurunun hatası yüzünden düşen, çarpışan bir uçak tehlikesi büyük ölçüde savuşturuldu. Hepinize iyi uçuşlar...
*    *    *
Anı dilimleri bu kadar yeter. Bir de bellek tazelemesi yapıp yazıyı bitirelim.
Bugün alanlara çıkanların büyük çoğunluğu 12 Eylül darbesinden önce işçi statüsünde çalışıyor ve yaşıyorlardı. İşçilere sendikalaşma ve grev hakkı –bugün kağıt üstünde de kalsa- tanınan ama memurlara bu hakkın tanınmadığı Türkiye’de 12 Eylül elebaşıları alçakça bir  çözüm ürettiler. Kanal kazan, kablo çeken, kazma kürek çalışanlar da dahil binlerce “işçi”yi bir gecede memur ilan etkiler. Sendikalaşma hakkını da, grev hakkını da ellerinden alıverdiler. Konumları gereği zaten memur olmaları gerekenleri ise toplu sözleşme hakkı ve grev silahı olmayan bu düzende enflasyonun çok çok altında, gülünç ücret (maaş) zamları ile  açlığa mahkum ettiler...
Dünkü grev işte bunların tümüne bir cevaptı...
Şu rüşvet alan, yurttaşa kötü davranan kaşarlanmış memurlardan mı yakınıyorsunuz?
İçiniz rahat etsin, onlar dün alanlarda değillerdi... Onlar sendikalı bile olmadılar... Tersini düşünen KESK’in üye profiline bir göz atsın yeter...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"