BDP Meclis’e dönüyor. Ama altı eksiği ile. Hükümlü Hatip Dicle demir parmaklıklar ardında oturmaya devam ediyor. Tutuklu Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, Kemal Aktaş, Gülser Yıldırım ve İbrahim Ayhan da öyle.
CHP Meclis’te. Ama iki eksik ile: Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay. İkisi de tutuklu
MHP’de Meclis’te ve o da bir eksik. Engin Alan da tutuklu.
Başbakan BDP’lilere dönüp, yağıp, gürleyip, “Gelirlerse gelirler; gelmezlerse kendileri bilir. Meclis çalışmalarına devam eder” diye yürekler acısı bir demokrasi kültürünün örneklerini verse de BDP’li (Blok) 36 milletvekilinin yer almayacağı bir parlamentonun meşruiyetini hiç bir sahici demokrata kabul ettiremezdiniz ve ettiremezsiniz...
Hele o yeni seçilmiş parlamentonun ilk ödevi yeni bir anayasa yapmak ise...
Hele o yeni seçilmiş parlamentoda eksik olan 36 iskemle o ülkenin kanayan ve kangrenleşmekte olan yarasının kansız çözümünde “olmazsa olmaz” bir temsil yeteneğini taşıyorsa...
Peki 30 Blok milletvekili Cumartesi günü (ya da izleyen hafta içerisinde) TBMM’ye gelip, yemin edip ülkenin en üst kurumunda göreve başlayınca sorun bitecek mi?
Bence hayır. Hâlâ dokuz eksik var. Biraz gebe kalınamayacağı gibi biraz eksikli bir parlamento da olmaz. Hâlâ TBMM’nin meşruiyetini sorgulatacak bir eksikten söz ediyorum.
Tutuklu milletvekillerinin tutukluluk hallerinin kalkması, tutuksuz yargılanmaları; hükümlü milletvekilinin de serbest bırakılıp, kalan cezasının bu yasama dönemi sonunda (eğer yeniden seçilmezse) infazına devam edilmesi hukukun (kanunların değil hukukun), toplumsal vicdanın, adaletin ve demokrasinin kaçınılmaz gereğidir.
Tersini iddia edenin yasa maddelerinden kanıtlar getirmesi anlamsız. Yine de iddia eden varsa hukuka, vicdana, adalete dayanan tanıtlar (=Argümanlar) ortaya koyması gerekir. Bugüne dek bunu becerebilene ben rastlamadım...
Kötü niyetli okumaları şimdiden yanıtlayacağım: Sadece eksik olan 6 Blok milletvekilinden söz etmiyorum. Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan da Meclis’te yerlerini almalı, yasama çalışmalarına katılmalı, dağarcıklarında ne varsa ortaya döküp milletvekili olmanın gereğini yerine getirmeli, getirebilmelidir.
Siyasal olarak adlarını sıraladığım son üç kişiden çok ama çok uzağım. Ama benim terazi kişilerin siyasal bağlamda bana yakınlıkları ya da uzaklıklarına göre değil, demokrasi ve hukuk ilkelerine göre tartıyor (en azından öyle tartmaya gayret ediyor).
Yoksa general emeklisi, siyasal tercihini MHP’den yana yapmış bir Engin Alan beni niye ilgilendirsin? O ki başbakanın katıldığı bir törende ayağa kalkmamayı marifet bellemiş bir demokrasi özürlüsü. (Dikkat: Tayyip Erdoğan demedim, bir başbakan dedim. Bırakınız hiç bir yönü ile mutabık olmadığım Tayyip Erdoğan’ı, geldiğinde ayağa kalkılmayan, başbakanlığı dönemini utanç ve ürküntüyle anımsadığım Tansun Çiller de olsaydı, aynı cümleyi, aynı vurguylla kurardım).
Siyasal olarak çok uzak hatta zıt yerlerde durduğu bir Haberal, bir Balbay’ın da Meclis’te yerlerini almaları gerektiğine inanırım ve dilimin döndüğü, aklımın erdiğince savunurum.
O yüzdendir ki BDP’nin Meclis’e dönme kararını sevinerek, alkışlayarak karşıladım ama ben hala dokuz eksikli bir Meclisin meşruiyetinin tartışmalı olduğunda ısrarlıyım...
Umarım bu kaygımı ve ısrarımı paylaşan milletvekilleri vardır ve yasama yılının başlangıcında, Anayasa çalışmaları başlamadan dokuz eksiğin tamamlanması yönünde yasama sorumluluk ve görevlerinin gereğini yerine getirirler...
Bakalım, göreceğiz. Şunun şurasında üç beş gün kaldı.