16 Temmuz 2021

Hadi tatile gidiyoruz: Silivri'ye, Edirne'ye, Kandıra'ya

Silivri'de, Edirne'de, Kandıra'da mapusane duvarlarına yüzümüzü dönüp, "Haydi yumruk havaya" diyeceğiz, türküler çığıracağız…

Tatil başladı. Büyük Türk büyüğü Recep Tayyip Erdoğan bizlere tastamam 9 günlük tatil armağan etti. AKP medyasında bayram havası var. Rusya'dan akın akın turist, yani çuval çuval dolar geliyor.

Bunun üstüne 9 günlük tatilde Akdeniz ve Ege kıyılarına akın eden, etmekte olan, edecek olan milyonlar var. Can çekişen turizm dirildi, geçmiş yılları da aştı.

Bodrum'da, Alaçatı'da, Alanya'da, Antalya'da, Çeşme'de, Marmaris'te her yer tıklım tıklım. Hep birlikte, el ele, omuz omuza, sırt sırta, kıç kıça, diz dize, göz göze: Haydi eller havaya!..

Covid 19, onun daha ölümcül varyantları filan mı? Boşverin, artık her şey serbest.

Artık tatil zamanı.

* * *

Biz de tatil yapalım. Tutun elimden, sizi de götüreceğim.

İlk durak Silivri.

Beş on yıl öncesine kadar bereketli tarlaların uzandığı kocaman bir alanda şimdi "TC Adalet Bakanlığı Silivri İnfaz Kurumları Yerleşkesi" var. Yani beton, beton, beton...

Tatilimizin ilk günlerini Osman Kavala arkadaşımla geçireceğiz.

Hayır, buluşmayacağız. Hatta kirli bir camın ardından onu görme, telefonla da sesini duyabilme hakkımız yok. Bizi bırakın, eşi Ayşe Buğra da onunla yüz yüze görüşemeyecek, ele ele tutuşamayacak. Yüce devletimizin dizginlerini ellerine geçirenler herkesi Covid-19'la baş başa bıraktı ama tutuklu ve mahkumları gözünün bebeği gibi korumaya kararlı. Bayramda bile serbest görüş yasak.

N'olur ne olmaz değil mi? Bakarsın virüs filan bulaşır tutuklu ve mahkumlara. Oysa onların ölüp gitmesi değil, yaşayıp dört duvar ardında tutsak yaşaması önemli.

Neyse tatilimizin ilk birkaç gününde Silivri'den o kalın duvarların ötesine selamımızı, sevgimizi, dostluğumuzu ve "Boş ver Osman. Sen dört duvarı olan, biz dört duvarı olmayan bir hapishanedeyiz. Yani aramızda büyük fark yok" tesellisini yolladıktan sonra tatile devam edeceğiz.

Madem Trakya toprağındayız 170 kilometre daha batı yönünde direksiyon sallayalım.

İşte Edirne.

Edirne cezaevinin kapısında zerafeti ve cesareti aynı incelikle kuşanmış genç ve güzel bir kadın göreceğiz: Başak Demirtaş. O da sevgilisiyle, eşiyle yüz yüze gelemeyecek, el ele tutuşamayacak. Yine o kirli camın ardından, yine o telefon aygıtının metalik sesiyle.

Olsun. Tatil yapıyoruz. Keyfimizi bozmayalım. Haydi hep birlikte akıllı, zeki, cesur ve yakışıklı Kürt delikanlıya, Edirne mapus damının duvarlarını aşan bir selam yollayalım; duvarları delip geçelim, Selahattin Demirtaş'a sarılalım.

"N'apıyorsunuz., ne arıyorsunuz burada" diye sorarsa çekinmeden "Hiiiç, tatil yapıyoruz" deriz. O anlayacak, ona pek yakışan gülüşüyle "Ben burda her gün tatil yapıyorum. Yazık size, demek topu topu dokuz gün" diye dalgasını geçecektir.

Geçsin. Karşılıklı gülüşelim ve izin isteyelim.

Üçüncü durağımız: Kandıra

Burada biraz uzun kalacağız. Tanıdığımız, az tanıdığımız, hiç tanışmadığımız çok sayıda arkadaşımız burada. Çoğunluğu Kürt ve kadın.

Gültan Kışanak meselâ. 12 Eylül faşizminin en kara ünlü hapishanesinden geçmiş, ne başının gölgesini önüne düşürmüş, ne diz çökmüş. Mapus damı ne yazar ona.

Meselâ Figen Yüksekdağ. Bir başka cesur kadın. HDP eşbaşkanlığını da, Meclis kürsüsünü de, Kandıra cezaevinde volta avlusunu da aynı rahatlık ve zerafetle kullanan bir devrimci….

İyisi mi tek tek hepsini saymayalım ama tatilimizin en güzl günlerini , burada İzmit'ten Kandıra'ya giden yolun ağaçlarla çevrili bir kıyısında, F tipi cezaevlerinin en kıdemlisinin (kıdemi batsın) önünde geçireceğiz. Kadın erkek, Türk, Kürt farketmez. Onlarla duvarlar ötesinden kucaklaşacak, söyleşecek, türküler çığıracağız. Taa Ankara'ya ulaşan, beton sarayın duvarlarında yankılanan türküler…

* * *

Sayılı gün çabuk geçermiş. Kandıra'da dokuz günlük güzelim tatil sona erecek mecburen. Artık evinize, işinize dönmeniz lâzım.

Ben ise yazı yazmaktan başka işi olmayan, yaşını başını almış bir gazeteciyim. Bir yere dönmem gerekmiyor. Bu harikulâde tatil için daha yola çıkarken kendime verdiğim bir söz var. Bünyan'a da gideceğim. Orada gözlerinin içi gülen bir hekim, orada Diyarbakır'ın seçilmiş ve sonra da hapse atılmış Belediye Başkanı Selçuk Mızraklı var. Onu ziyaret edeceğim. Heybemden ona iletilecek sevgileri, selamları çıkarıp vereceğim…

Bünyan'dan sonra geç meslektaşlarımı, Kürt ve Türk, kadın ve erkek habercileri, gazetecileri bir bir ziyaret edeceğim. Bunu yapmazsam bu tatil pek yavan olur…

* * *

Ne güzel tatil olacak değil mi?

Bildik ve tıklım tıklım dolmuş belli tatil yörelerinde "Haydi eller havaya" çığlıkları yükseliyor ya…

Olsun, bizim tatil daha güzel olacak…

Silivri'de, Edirne'de, Kandıra'da mapusane duvarlarına yüzümüzü dönüp, "Haydi yumruk havaya" diyeceğiz, türküler çığıracağız…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim