21 Ekim 2010

'Güzel Huzursuzluk'

Başlık tırnak içinde, çünkü benim değil; Mümtaz Soysal’ın 1971 Mart’ında Yeni Ortam dergisindeki...

Başlık tırnak içinde, çünkü benim değil; Mümtaz Soysal’ın 1971 Mart’ında Yeni Ortam dergisindeki  –bence- unutulmaz yazısından ödünç aldım.
O günlerle tıpkı “bugünler” bir çok yönden birbirine benziyor. Tıpatıp aynı değil. Ama yine de... 
1971’de Türkiye fıkır fıkır hareketli ve fokur fokur kaynıyordu. Ülke huzursuzdu ve bu huzursuzluk güzel günlere de evrilebilecek tohumlar barındırıyordu. 
Öyle olmadı. Postallar “güzel huzursuzluğu”  dindirdiler; ülkenin üstüne faşizmin karanlığını çökerttiler. O günlerin cuntabaşı olan Genel Kurmay Başkanı Tağmaç bir cevher yumurtladı. 12 Mart’taki “utangaç” darbenin gerekçesini şöyle açıkladı: “Memleketteki sosyal gelişme iktisadi gelişmeyi geride bıraktı ve bu durum ülkeyi yönetilemez duruma getirdi...”
Bu dar kafalılığın mükemmel örneği gerekçe ülkeye 12 Mart faşizmini getirdi; Mümtaz Soysal’ı da bu yazısından dolayı demir parmaklıkların ardına gönderdi.
2010 sonbaharında da Türkiye yine fıkır fıkır hareketli, yine fokur fokur kaynıyor. Ama yanılmıyorsam –umarım yanılmıyorumdur- bu kez “Ülkedeki demokrasi talepleri ülkeyi yönetilemez hale getirdi” gibi bir gerekçeyle darbe ihtimali ve imkanı yok (gibi). Eh, bu hesapça benim de bu Tırmık’tan dolayı ”mapusane”ye düşme ihtimalim yok gibi (inşaallah!).
Öyleyse yazıya devam...
*    *    *
Bugün de ülke huzursuz; bu gün de ülke fokur fokur kaynıyor, fıkır fıkır hareketli dedim. 
Haksız mıyım?
Diyarbakır’dan ayağımın tozuyla gelip yazdım: KCK duruşmasının başlaması bütün bölgeyi harekete geçirdi. Koca kent hem fıkır fıkır, hem fokur fokur.
Fıkır fıkır. Kentin merkezindeki Adalet Sarayı’nın önünde her gün çeşitli illerden gelen “nöbetçi Kürtler” ortalığı  biraz bayram yerine, biraz da miting meydanını çeviriyorlar.
Fokur fokur. Öcalan’ın “31 Ekim’e kadar devlet bir adım atmazsa ben devreden çıkacağım. Bundan sonra KCK ile görüşsünler. Ancak devletin bu tutumu sürerse orta yoğunluklu bir savaş da kapıda” uyarısı Türkiye’nin batısında elbette yankılandı ama Türkiye’nin Güneydoğusunda çok fazla yankılandı.
“Düşük yoğunluklu savaştan” çok acılar çekmiş “sokaktaki” Kürt şimdi “Orta yoğunluklu bir savaş” karabasanları görmekte. Keza barışçıl çözüme gönül vermiş, baş koymuş Kürtler kaygılı ve etkileme olanakları çok sınırlı olduğu için de  çaresiz bir bekleyiş içindeler. Bir Kürt aydını bunu “Biliyor musun Engin, bir saatli bombanın tik-taklarını dinler gibi geçiyor günler” diye dillendirdi.  
*    *    *
Bugün de ülke huzursuz; bu gün de ülke fokur fokur kaynıyor, fıkır fıkır hareketli, dedim. 
Haksız mıyım?
Türban sorunu çözülmek için değil çözülmemek için tartışılıyor. 
CHP Genel Başkanının daha önce söylediği “Türban sorununu biz çözeriz” sözünü dün CHP grup başkanvekili Kemal Anadol yorumladı: “Başkanımız iktidara geldiğimizde çözeriz demek istedi...”
Yani şimdilik çözmeyeceğiz, çözdürmeyeceğiz, demiş oldu.
AKP’nin Genel Başkanı ise yine yağıp gürledi. “Bunların çözeceği yok, biz bildiğimiz gibi çözeceğiz” dedi. 
Ortamı fırsat bilen Mersinli “mütedeyyin” bir aile, “mütedeyyin” olduklarını kanıtlamak için ilköğretimde 8. sınıfa giden kızlarının başını örtüp ilköğretim okuluna yolladılar. İlk gün kız okula alınmadı. İkinci gün de alınmadı. Aile “mütedeyyin” ya, inat etti. Kızın (yani ana babanın ve bence babanın) beşinci denemesinde okul yönetimi pes etti ve küçücük kız çocuğu başını örtüp okula girdi. Önümüzdeki günlerde başka ilköğretim okullarında başka “mütedeyyin” ailelerin çıkışlarına tanık olacağız (galiba).
Yetmedi yüksek yargının en tepesindekilerle (Yargıtay Başsavcısı ile) Hükümet arasında yeni türban ekseninde bir ağız dalaşı patladı. Şimdilik karşılıklı demeç savaşlarını izlemekteyiz. Sonrası nasıl gidecek, göreceğiz...
Dedim ülke huzursuz ve ülke fıkır fıkır, fokur fokur... 
*    *    *
Bugün de ülke huzursuz; bu gün de ülke fokur fokur kaynıyor, fıkır fıkır hareketli, dedim. 
Haksız mıyım?
HSYK’nın yeni kompozisyonundan, Turgut Özal’ın zehirlenerek mi, eceliyle mi öldüğü sorusuna; Eşraf Bitlis’in ölümünün suikast mı, kaza mı olduğundan BBP Başkanı Yazıcıoğlu’unun ölümündeki sır perdesine kadar bir dizi karanlık olay tartışılıyor, tartışılıyor, tartışılıyor...
Bütün bunlardan ben 40 yıl önceki Mümtaz Soysal gibi iyimser sonuçlar çıkarmak istiyorum. Bunların ve benzerlerinin tartışılması iyidir. Kapalı kapılar ardından konuşulup karara bağlanmasından iyidir. Bereketli sonuçlar çıkabilir, demokrasi pekişebilir. 
40 yıl önce Mümtaz Soysal’ın öngörüsü zorba yöntemler kullanılarak boşa çıkarılmıştı.
Belki benim öngörümün sonu böyle olmaz.
Umarım ve dilerim...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"