25 Nisan 2019

Günübirlik siyasete tutsak ol(ma)mak

"Bu kadarını  bile yazarken beni boğuntu bastı; kim bilir siz ne oldunuz?"

N'apıyoruz biz ?

Yazdıklarımızda, arkadaş, grup, STK toplantılarımızda, sosyal medya denen iletişim kanallarında ne konuşuyor, neyi tartışıyoruz?

Sabrınız varsa ardarda, rastgele, ilk aklıma gelenleri sıralayacağım:

Seçilip mazbata alanlar, seçildiği halde mazbatası verilmeyenler...

KHK ile işsiz, aşsız, geleceksiz bırakılanları tanımlamak için "KHK'lılar" diye günübirlik dilde bir kavram oluşmasına artık şaşırmayanlar...

KHK'lılara seçilme hakkı bir yana seçme hakkı bile tanımak istemeyenler...

Kars'ta general rütbesi kuşanmış, atanmış bir memur olduğunu umursamayan densiz bir zatın Karslıların temsilcisi ve kentin yöneticisi olmuş bir seçilmişin, hem de Ayhan Bilgen gibi insan hakkı savunucularının en saygını bir ülke yiğidinin elini sıkmayı reddetme cüreti göstermesini, gösterebilmesini...

Bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanını yumruklayan bir yaratığı ve onu bağrına basanları, kucaklayıp elini öpenleri, savunmasını üstlenmek için koşan avukat cüppesi taşıma hakkı elde etmiş galiba hukuk okumuş yüzlerce "tahsilli"yi, ona alkış tutan AKP - MHP tosunlarını...

Saldırganı tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakan ve bunun aynı zamanda "Bu ülkede bir siyasi parti başkanını eğer muhalefet  partisinden ise  yumruklamak serbesttir anlamına geldiği"nin farkında olmayan (ya da bal gibi olan) yani suçu özendiren, kışkırtan yargıyı, yargıcı...

Yazdığı gazeteyi okudukça, çıktığı ekranda söylediklerini dinledikçe bana "Anneme  gazeteci olduğumu söylemeyin. O beni..." diye başlayan cümleler kurdurtan meslek utançlarımızı...

Çıktığı borç para dilenme turunu bize "ekonomi tıkırında" mavalları ile yutturmaya çalışan siyaset bezirganlarını...

Anayasanın çocukların bile anlayabileceği kadar açık olan maddesini "Mahkûmlar da yurttaştır. Bütün mahkûmlar da kanun önünde eşittir. Ama bazıları daha az eşittir" diye anlayan ve uygulayan hukuksal ve siyasal zihniyetin rezilliğini...

Yetsin değil mi ?

Daha çok var biliyorum. Ama bu kadarını  bile yazarken beni boğuntu bastı; kim bilir siz ne oldunuz?

*   *   *

Bu mudur? Bunlar mıdır?

Tartışacağımız, kafa kafaya vereceğimiz, birbirimize danışacağımız konular bunlar mıdır?

Yoksa bütün bu rezillikleri, sefillikleri aşabileceğimiz daha köklü, daha derin, daha kalıcı çözüm yolları arayıp, bunlar üstünde mi konuşmalı, tartışmalıyız?

Günübirlik siyasetin daracık çemberine tutsak olup, önümüze sorun diye konulanlarla sınırlı bir düşünce ve eylem alanına sıkışıp kalırsak, besbelli ki birini çözsek bir başkası belki daha beteri, daha rezili patlak verecek. Sohbetlerimiz, toplantılarımız, konuştuklarımız, yazıp çizdiklerimiz mızmız yakınmaların ötesine geçemeyecek.

"Boşverin bu geçici sorunlarları dert etmeyi, devrim olunca nasıl olsa hepsi düzelir" diyen o çok bildik düşünce tembelliğine, laf ebeliğine asla yüz vermeden ama yukarıda sıralananlara benzer yüzeysel olgulara da takılıp kalmadan konuşacaklarımız, tartışacaklarımız, danışacaklarımız olsa gerek.

Silkinme zamanıdır...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim