Şımarık itirazlar, mızmız yakınmalar sizin de kulağınıza geliyor mu?
- Ay vallahi evde otur otur, duvarlarla konuşacağım neredeyse kardeş. A yok, ben buna dayanamam…
- Hem biz yaştakiler için propleeem yokmuş ki… 70 yaş ve üstü rikisliymiş. Şeyde… İnternette okudum valla… Ben oturamayacağım daha fazla bu dört duvar arasında. Ne bu yani di mi?
- Varoşlar evden çıkmasın. Haklı yani. Ama biz öyle miyiz yani? Her gün yıkanırız, duş alırız, diş fırçalarız yani… Koronanın bizle ne işi olur ki?
Bu kadarı yetsin.
Bu kafalar karşısında çaresiziz. Onlara bir şey olmayabilir. Ama ciklet çiğnermiş gibi yayık yayık konuşarak ortalıkta dolanırlar ve zorunlu olarak "evde kalamayacak" olan, çalışmazsa aç kalacak olan, çoluğu çocuğu da aç kalacak olan, günübirlik geçinme olanağı bile bulunmayanlara bulaştırabilirler.
Böylelerine içimizden okkalı küfünler savurarak geçelim ve…
* * *
Ve gelelim, "zorunlu içeridekiler"e.
Mapushane argosunda "miyavlamak" kendisine haksızlık yapıldığını ha bire tekrarlayanlar, durmadan şikayet edenler, sanki mapus damında tek o varmışcasına mızıldayanlar için kullanılır.
Meselâ biri, meselâ siyasal nedenlerle hapse konmuş biri, meselâ Kırklareli’nin Pınarhisar mapus damında topu topu dört ay, üstelik güvenlik kameralı, yeni badanalı, buzdolaplı, hizmetkârlı tek kişilik koğuşta yattıktan sonra çıkınca "Ah kardeşlerim ben neler çektim, neler" diye orda burda., meydanda, mitingde, TV’de konuşursa ona miyavlıyor denir. Mapushane yaşamında pek makbul sayılmaz.
Siz hiç Edirne F tipi hapishanesinde Selahattin Demirtaş’ın, hücre arkadayı Abdullah Zeydan’ın miyavladığını duydunuz mu?
Siz hiç Osman Kavala arkadaşımın bugün 871. gününü tamam ettiği tek kişilik hücresinden bir miyavlama işittiniz mi ?
Siz hiç ODA TV’nin kendi çizgilerinde ödünsüz gazetecileri Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, haberci Hülya Kılınç’ın miyavladıklarına tanık oldunuz mu ?
Siz hiç Yeni Yaşam gazetesinin yazı işleri müdürü Aydın Keser ve genel yayın yönetmeni Ferhat Çelik arkadaşlarımın tutuklandıklarında, Silivri zindanına tıkıldıklarında bir defa bile olsa miyavladıklarını duydunuz mu ?
Siz hiç Selçuk Mızraklı başta olmak üzere seçilmiş ama AKP iktidarının sandığı bile yok sayan demokrasi (demokrasi?) kavrayışı ile hapishanelere doldurulmuş HDP’li belediye başkanlarından kısık sesle de olsa bir miyavlama işittiniz mi?
Açlık grevinin son aşamasına gelmiş ve zorla müdahale edilmek üzere kapalı kapılar ardına götürülmüş Grup Yorum üyelerinden İbrahim Gökçek’in ölümün eşiğindeyken miyavlayacağını düşünen bir şaşkın var mıdır?
Hayır!.. Onlar miyavlamadılar. Asla miyavlamayacaklar da. Ama onlar adına bizlerin, hiçbirini ayırt etmeden kükrememiz gereken günlerdeyiz.
Biz "dışarıdakiler" kendimizi korumanın, Koronavirüs ile baş etmenin bir yolunu bulabiliriz.
Peki "içeridekiler"?
Sakın ola ki "Yav adam zaten içeride, kendi başına kendine nasıl bulaştıracak" diye cıvık şakalar yapmaya kalkmayın, yapanlara da aman vermeyin.
İnfaz koruma memuru denen gardiyanlar, mesaileri bitince hapisten çıkıp evlerine gidiyorlar. Orada kimlerle birlikteler, kimlerle temas etmişler kim bilebilir. Peki, o gardiyanlar duruşmaya gidecek tutukluya elleriyle üst araması yaparken, bileklerine sevk kelepçesi takarken çaresiz ve korunaksız siyasal tutuklu ya da hükümlülere ölümcül virüsü bulaştıramazlar mı?
Hapishane yaşamı üstüne birazcık deneyiminiz, olmadı duyup işittiğiniz varsa siyasal tutukluları bekleyen tehlikenin boyutlarını kestirebilirsiniz.
Doğrusu elbette insanların siyasal nedenlerle tutuklanmaması, tutuksuz yargılanmasıdır. Ama bunu AKP iktidarından beklemekle ölü gözünden yaş beklemek arasında pek fark yok.
Peki, hiç olmazsa Koronavirüs günleri sürdükçe siyasal tutukluların ev hapsinde tutulmaları sağlanamaz mı? Elektronik kelepçe denen teknoloji evleri de mapushane hücresine çevirebiliyor. Ayrıca merak etmeyin, hiçbiri kaçmaz, kaçmaya kalkışmaz.
Ey AKP elebaşıları!.. Siyasal cinayetlerin sorumlusu, suçlusu olmak, bu kara lekeyi ömür boyu taşımak istemiyorsanız bu öneriyi ciddiye alın.
Yarının çok geç olabileceğini de unutmayın…