Ben mesleğe başladığımda artık ustalık düzeyine yükselmiş gazeteci ağabeylerimiz olay sıkıntısı çeken haberciye de, konu sıkıntısı çeken yazara da öğüt verirlerdi:
- Trafik yaz, derlerdi. Her zaman işe yarar, iş yapar…
İyi de ben konu sıkıntısı çekmiyorum ki… Ben konunun sıkıntısını çekiyorum.
Acep bu durumda ustalarım nasıl bir öğüt verirlerdi?
Sanırım anlaşıldı. Sürüp giden açlık grevlerinin bu gün ülkenin en yakıcı ve en acil çözüm bekleyen sorunu olduğunu düşünüyorum.
Sadece hapishanelerden tabutlar çıkmasın diye değil; hapishanelerden tek (evet tek) bir tabut bile çıkarsa kopacak acı ve öfke çığlığını şimdiden duyduğum ve…
Ve evet hem içimin acıdığı hem ürktüğüm için ülkenin en yakıcı, en acil çözüm bekleyen sorunu olduğunu düşünüyorum…
Gel gör ki bu konuda yazılmadık ne kaldı, söylenmedik ne ?
En iyisi usta öğüdüne uyup “trafik” yazmak…
* * *
Ne kadarını izleyebiliyorsunuz; ne kadarı kamuoyuna yansıyor tam olarak bilemiyorum. Ancak şu kesin: Olağanüstü bir trafik var.
Aydınlardan, sivil toplum aktivistlerinden, akademisyenlerden kısacası “vicdanlı insanlar”dan oluşan “heyet”ler Ankara’da milletvekillerinin, bakanların,ağır top sayılan siyasetçilerin kapılarını aşındırıyor. Elinden daha fazlası gelmeyenler internette “Ölüm değil çözüm” diye başlayan imza kampanyaları örgütleyerek seslerini duyurmaya çabalıyorlar…
Kısacası ülkenin Türk ya da Kürt bütün vicdanlı insanlarıadeta canlarını dişlerine takmış tabutsuz çözüm için bu yoğun trafikte ellerinden geleni yapma çabasındalar…
Ama hepsi gelip Başbakanın nobran (=Karşısındakini kırmaktan, aşağılamaktan çekinmeyen) dilinde ifadesini bulan zihniyete çarpıyor.
Bu satırlar yazıldığı dakikaya kadar (Çarşamba gece yarısı) tabutsuz çözüm yönünde umut veren bir gelişme yok.
Görünen o ki Başbakan ve takımı –mesela “star” danışman Yalçın Akdoğan- açlık grevlerini hükümete diz çöktürme eylemi olarak görüyor ve umursanmaması gerektiğini savunuyorlar. Başlıca gerekçe: “Bu eylem insani değil siyasal amaçlı bir eylemdir”…
Valla haklılar. Bu bir siyasal eylemdir.
Kimse hapishane yemeklerinden şikâyet etmiyor. Kimse koğuş ya da hücrelerin rutubetli olduğundan yakınıp bunun düzeltilmesini istemiyor.
E peki bu açlık grevleri olmasa idi Hükümet anadilde savunma hakkına olanak verecek kanun teklifini apar topar hazırlayıp Meclis gündemine indirir miydi?
Valla haklılar. Bu bir siyasal eylemdir.
Anadil üstüne, Öcalan’a uygulanan yasadışı tecrit uygulamasına karşı Kürtler söylenecek her şeyi, demokratik her yöntemi kullandılar.
Kulak asan olmadı.
Anadilde savunma hakkına karşı mahkemelerin “Bilinmeyen bir dilde…” diye başlayan kararları tutanaklarda hâlâ duruyor ve hep duracak.
Hepimizi salak yerine koyan “Koster bozuk” palavrası yıllardır aksamadan önümüze konuyor ve Kürtlerin buna inanması bekleniyor.
Bütün yollar tıkandığında insanlar çıplak bedenlerini mermi yapıp namluya sürer. Açlık grevlerine, ölüm oruçlarına ilkesel olarak karşı olabilirsiniz. Ama bunu gelin bir de “damdan düşenlere” sorun.
Ne yapmasını bekliyorsunuz Kürt hükümlü ve tutukluların?
Evet bu siyasal bir eylemdir ve siyasal sonuçlar beklenmektedir.
Kimsenin Başbakana ve partisine diz çöktürme niyeti yok. İstenen kısa ve yalın: Anadilde savunma hakkı ve Öcalan’a uygulanan görüş tecridinin kaldırılması.
Başbakanın ve takımının niyeti ise artık apaçık: Kürtlere diz çöktürmek.
Ah! Şu siyasal kültürden nasipsizlik…
Ah! Direnen insanları anlamaktan aciz bezirgân zihniyeti…
İnsanlar daha iyi bir dünyaya, daha haklı bir dünyaya, daha adil bir dünyaya bir adım (evet bir adımcık) daha yaklaşabilmek için ölümü göze alırlar ve ölebilirler…
Boby Sands’i hatırlayın yeter…