26 Haziran 2021

Gece yaz, gündüz uyu, akşam iç...

Yeşilçam'a berbat senaryolar yazdığım yıllardan anı dilimcikleri aktaracak, siyaset dışı bir mavra yazmanın tadını çıkaracaktım. Belki siz de gülümseyerek okuyacak, siyaset dışı birkaç dakikanın tadını çıkaracaktınız. Vazgeçtim. Doğal aldı beni çocukluğuma, Ege kırlarına götürdü

Galiba yaz sahiden geldi. Gerçi her zaman rüzgarlı Marmara Adasında yaprak kımıldamıyor ama yine de yaz sıcağı bastırdı, nihayet iliğim kemiğim ısındı.

Yakın çevremde bildik yakınmalar da başladı:

- Üfff, offf!.. Çok sıcak, boğucu… Vallahi nefes alamıyorum. Ne bu böyle?

Bilenleriniz var, ben Egeliyim, Ege'nin "en Egesi"inden, Bozdağı'ın eteklerinden, Küçük Menderes ırmağının doğduğu topraklardan, Ödemiş'tenim.

Haziran sıcağı da neymiş, ağustos sıcağı bile bana mutluluk verir; güneş altında saatlerce dolansam etkilenmem. Küçükken bir dergide "Güneş çarpması" gibi bir cümle okudum. Anneme "Güneş çarpması ne demek? Neden çarpar güneş? Çarpınca ne olur" diye sordum. Adalet hanım güldü:

- O İstanbullular filan içindir oğulcuğum. Bir de kırları pek bilmeyen memur çocukları içindir. Sana bir şey olmaz...

* * *

En tepeye kurulmuş yazı başlığını unutun.

Yeşilçam'a berbat senaryolar yazdığım yıllardan anı dilimcikleri aktaracak, siyaset dışı bir mavra yazmanın tadını çıkaracaktım. Belki siz de gülümseyerek okuyacak, siyaset dışı birkaç dakikanın tadını çıkaracaktınız.

Vazgeçtim.

Doğal aldı beni çocukluğuma, Ege kırlarına götürdü.

Canlı yayın yapıyorum…

Masaya oturmuş. Bilgisayarın klavyesine yumulmuş. güneş gözlerimi almasın diye perdeyi kapatmıştım. Kulağıma gelen gümbürtüleri yukarıdaki yoldan hızla geçen mermer kamyonlarının gürültüsü sanıyordum...

Bir baktım ki…

Bir baktım ki, güneş bulutların ardına saklanmış, kül rengi bulutlar elini uzatsan tutacağın kadar inmiş. Karşıda dizi adalar, batıdan doğuya Ekinlik, Avşa, Koyun Adası, Paşa Limanı, iyice doğuda Kapıdağ Yarımadası görünmez oldu.

Marmara Adası, karşı adalar kül rengi bulutlara büründüler.

* * *

Çocukluğuma döndüm…

Bu rengin adının "gri" olduğunu okula gittiğinde öğreneceksin. Şimdilik o "külrengi"dir. Sen ya da anne "kül rengi" dedi mi, Terzi Sadık sanki çok bilirmiş gibi hemen düzeltecek:

- Kara kara bulutlarsa kestane odunu külüdür. Yok açık renkse…

Adalet hanım gülmesini zor tutarak kocasının sözünü kesecek:

- Biliyoruz, biliyoruz Terzi Sadık. Açık renkse meşe odunu külü…

Canlı yayın yapıyorum…

Önce gün doğusu-Poyraz'dan esen rüzgar şiddetlendi, fırtınaya dönüştü. Ardından gökler boşandı. Yağmur yağıyor. Yaz yağmuru.

(Burada yazıya ara verildi. Taraçaya çıkıldı ve yüzüne vuran yağmur esintisiyle doğanın tadı çıkarıldı.)

Ve yine çocukluğa dönüldü:

Kasabanın üç dört kilometre uzağında, Ödemiş–İzmir demiryolunun kıyısında, kırların göbeğinde, incirlerin, çeşit çeşit üzüm taşıyan asmaların, zerdali, nar, ayva, şeftali, armut, kiraz, vişne ağaçlarının arasına saklanmış bir bağ evindesin.

- Anne yağmur yağıyor. Çuval ver, çuval.

Güzün kuru incir basılacak kocaman çuvallardan birinin kapalı tarafının köşesi içeriyi çekildi. Elinde kukuletaya benzer bir "yaz yağmuru giysisi" oluştu. Geçir kafana ve yağmurun altına koş. Sulara istediğin gbi basabilirsin. Anne kızmayacak bilirsin. Çok uzaklardan gelen küçük su derecikleri bağlar arasındaki toprak yolda dereye dönüştü. Küçücük boyunla suların içinde koşuyorsun. Sular neredeyse dizlerine kadar geliyor.

Küçüksün. Mutluluk sözcüğü ile henüz tanışmadın. Ama besbelli mutluluk tam da bu işte…

O yaşta yeterli deney edindin. Yaz yağmuru bu. Gökler gürleyecek, yağmur bardaktan boşanırcasına yağacak. Sonra başladığı kadar çabuk bitecek. Ardından güneş açacak.

Bir de yedi rengin yedisini buluşturmuş gökkuşağı.

Ahmet, Nurettin, Sacide, Orhan, Ülfet, hepiniz, kızlı oğlanlı gökkuşağının altından geçmek için koşuyorsunuz. Bir geçersek herkes ne isterse o olacak. Sacide peri kızı olacakmış, ben bisiklet istiyorum, Ahmet İzmir'e gidip deniz görmek istiyor.

Canlı yayın yapıyorum…

Marmara Adası'nda yağmur dindi. Batıda, Karabiga taraflarında bulutlar dağılmaya başladı bile. Birazdan güneş açacak. Yaz güneşi…

Marmara Adası iyice yıkandı. Ada denize uzanmış, yağmurda ıslanan saçlarını tarayacak…

Haydi yine dön çocukluğuna…

Anne, eline bir bakraç tutuşturdu:

- Oğulcuk, hadi koş demiryolununu kıyısına. Bak yağmur dindi. Güneş açtı. Mantarlar çıkmıştır bile…

Anne bu, her şeyi bilir ve yine haklı çıktı işte. Mantarlar sahiden çıkmış. Kafası iki numara makine ile tıraşlı küçük Aydın demiryolunun kıyısında yağmurun hemen ardından, güneşi görür görmez çıkıvermiş küçük, beyaz mantarları topluyor.

Zeytinyağında mantar kavurması hazırlanıyor. Anne ona "Fukara eti"diyor.

- Niye fukara eti anne?

- Tabii. Tadı et gibi ve herkes yiyebiliyor. Bak şimdi Bulgurcuların evinde de. Kulalı Canan Teyzenin evinde de, Hüsniye Teyzenin evinde de mantar kavuruluyor. Zengin fakir fark etmiyor. Herkes yiyor…

Islak Ege toprağından buğular yükseliyor. Çocukluğunla bugün arasında gidip geldin. Küçük bir mutluluk bu.

Bu kadarı bile bugünlerde sahici bir armağan…

* * *

Ey okur, ola ki kimileriniz "Ne biçim mavra bu. Karman çorman bir yazı. Ne başı belli ne sonu. Kendin, kendine yazdın galiba bunu" demiştir.

Haklılar…

Masaya oturduğumda niyet başkaydı ama yazı aldı başını gitti, kendini yazdırdı işte. Kendim, kendime yazdım. Yazarken pek de keyif aldım.

Başlıktaki "Yeşilçam mavrası"nı artık haftaya okursunuz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"