03 Eylül 2021

Ferhan Şensoy'u hatırlamak ve uğurlamak…

Gözlerim yaşlı filan değil. Tersine gülümsüyorum ve bu kez de ben onun boynuna sarılıyorum. Güle güle Kavuklu

Ferhan Şensoy dün yine Ses Tiyatrosu'nun sahnesindeydi. Yattığı yerden konuşmaları dinledi. Sonra da Zincirlikuyu'daki…

Boşverin.

Ben bir dönem tiyatroyu meslek olarak seçmiş, oyun yazmış, sahneye koymuş, hatta sınırlı yeteneklerine rağmen bazı roller bile üstlenmiştim. Tam 8 yıl aralıksız o işi yaptım. Sonra tiyatro sanatı ile vedalaştım ve gazeteciliğe geçtim.

Benim gibi tiyatrodan başka bir meslek dalına geçmemiş çok arkadaşım var. Kimileri tıpkı Ferhan gibi aramızdan ayrıldı.

(Şimdi kocamaaan bir parantez açıyorum:

Tuncel Kurtiz, Cüneyt Türel, Başar Sabuncu, Umur Bugay, Selçuk Uluergüven, Savaş Yurttaş, Tuncer Necmioğlu, Vasıf Öngören ve tabii ağabeyim ve ustam Sermet Çağan sizleri çok ama çok özlediğimi söylesem inanırsınız değil mi?

Sizsiz kendimi yalnız hissediyorum. Bu rastgele bir gönül alma cümlesi değil. Ferhan Şensoy'u anmak için bilgisayar başına oturduğumda birlikte geçirdiğimiz günlerin neşeli, acılı ve tiyatro sanatına tutkuyla sarıldığımız anılar da belleğin derinliklerinden çıkıp önüme geldi, gözümün önünden aktı geçti.

Bir dönemdi. Güzel bir dönemdi.

Ferhan Şensoy'u dün yanınıza yolladık. Vaktiniz boldur. Artık uzun uzun 'Epik tiyatro mu, dramatik tiyatro mu' diye tartışırsınız. Ferhan'ın söylediklerine önem verin. Özellikle tiyatrosunun adını neden "Ortaoyuncular" koyduğunu açıklarken söylediklerine…

Parantezi kapatıyorum.)

* * *

Dört yıllık bir aradan sonra yeniden Cumhuriyet'e dönmüştüm. Sonra şu muhbirli, ayıplı Cumhuriyet davası patlamıştı. Gazetenin asıl yükünü taşıyan arkadaşlarım Silivri zindanında volta atıyorlardı. Ben de işlerin bir ucundan tutmaya çabalıyordum. Odam yoktu. Üst kattaki toplantı salonunun bir köşesine masa kurmuş, orada çalışıyordum. Toplantı yoksa o salon çoğu zaman boştur.

Kapı açıldı. Ferhan Şensoy girdi.

- Az daha seni görmeden gidiyordum. Bir dayanışma ziyareti bu… Arkadaşlarla sohbet ettik biraz. Tam gidiyordum, aklıma geldin.

Tanışmıyorduk. O tiyatroya profesyonel olarak başladığında ben artık gazeteciliğin zahmetli yollarında koşmaktaydım.

Evet tanışmıyorduk ama "sizli bizli" konuşmanın da alemi yoktu.

- Yav çok sevindim. Bak iyi oldu tanıştık nihayet. Nasılsın?

Sonra belleğimde yer etmiş çok hoş bir sohbet başladı. Çok az hata payı ile o sohbeti aktaracağım:

- Beni seyrettin mi sen?

- Evet. Şahları da Vururlar'ı seyrettim. Bir de şeyi… Ferhangi Şeyler'i…

- Nasıl buldun?

- Ferhangi Şeyleri' beğendim. Şahları da Vururlar'ı…

- Beğenmedin…

- Hayır, kıskandım…

- İyi. Ben de senin Devr-i Süleyman'ı seyrettim. Aksaray'da… Neydi adı?

- Küçük Opera. Hah orada. Lisede öğrenciydim. Şey… Ben de o oyunda seni kıskanmıştım… Ulan ne kıskanç adamlarmışız değil mi?

Sohbet uzadı. Tiyatrocular arasındaki en kıdemli tartışmalardan birine sıçradı: Epik tiyatro, dramatik tiyatro…

Birden sordu:

- Brecht'i sever misin?

- Aramızda kalacak mı?

- Söz.

- Peki. Isınamadım. Çok oyununu seyrettim, Berliner Ensemble'den bile oyun seyrettim. Ama ısınamadım.

- Aramızda kalacak mı?

- Söz.

- Ben de ısınamadım.

Sonra ağzımdan bir cümle döküldü. Demek bilinçaltımda yatıyormuş. Daha önce kurmadığım bir cümle:

- Biliyor musun? Eğer Bertold Brecht Türkiye'ye gelse ve bir ortaoyunu seyretseydi. O tekniği kullanan bir topluluğu da seyretse olurdu hani. Bence taa Uzak Doğu'lara gidip, çok ama çok başka bir kültürün ve sahne tarzının ürünü Japon No tiyatrosuna filan kapılmaz ve dramatik tiyatroya, illüzyonist tiyatroya "reddiye"sini ortaoyunu üstünden kurardı.

Bir sessizlik oldu. Ferhan Şensoy yerinden kalktı. Masayı dolandı. Geldi boynuma sarıldı.

- Keşke tiyatroyu bırakmasaydın be. Birlikte ne güzel işler çıkarırdık.

Sarılıştık.

* * *

Dünden beri ve bugün tiyatrocuyum. Ferhan Şensoy'u ben de böyle uğurlamak istedim.

Gözlerim yaşlı filan değil. Tersine gülümsüyorum ve bu kez de ben onun boynuna sarılıyorum.

Güle güle Kavuklu.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"