23 Şubat 2009

Evreşe, Adagide, Mans, Aravans, Çölemerik...

Evreşe Rumca kökenliydi. Adagide'nin de öyle olduğu sanılmıştı. Adları değiştirilince bu topraklarda bir zamanlar Rumların da yaşadığı gerçeği ortadan kalkıverdi.

Önce zorunlu bir açıklama:
Haftada bir gün izin yapıyorum, o yüzden Pazartesi günleri Tırmık yok ya, internet gazeteciliğinin –galiba- teknik bir zorunluğu, pazartesi günleri köşe boş kalmıyor, bir gün önceki yazı görüntüleniyor. Nitekim geçen hafta “Bugün Miting Var(mış)” başlıklı Tırmık, Pazartesi günü de okurlara göz kırpıyordu ve o gün artık miting filan da yoktu.
Böylesi teknik tatsızlıkları aşmak için iki yol var.
Birincisi: Haftada yedi gün yazmak. İnsaf edin, bu yorgun gazeteciye acıyın...
İkincisi: Pazartesi günleri Ta 1975’den bu yana (hapishanede ikamet, siyasal göçmenlik filan gibi) zorunlu molalar dışında yayınlanan Tırmıklar’dan bir seçme yapıp, “Arşiv – Tırmık” başlığıyla yayınlamak.
“Bayat yazı kakalıyor bu herif” demeyin. Bazı yazılar vardır ki yazar binlerce yazı arasında onları “has evlat” olarak görür, gazete yazısının 24 saatlık ömrünü birazcık aşabildiklerini düşünür, umar.
Bir göz atın bakalım. Belki yazara hak verirsiniz...
* * *
Şimdi de matrak bir anı.
Galiba 1979 ara seçimleriydi. Liderlerin peşinde gene yollara düşmüştük. Trakya bozkırında, Ecevit'in seçim otobüsünde Çanakkale'ye gidiyorduk. Ecevit ciddiyetle nezaketi uyum içinde yaşayan bir liderdi. Onun seçim otobüsünde pek öyle "Ya hey" olmaz, sululuk yapılmaz. Örsan Öymen'le birlikte otobüsün en arka koltuğuna, koruma polislerinin yanına çöktük. Cep konyağı şişemizden sırayla birer fırt çekip vakit öldürüyoruz. Birden Ecevit, otobüsün en önünden kalktı, hızlı adımlarla en arkaya geldi. Şişeyi güçbela zula eden bize yaklaştı:
- Bakın, dedi. Az önce Evreşe sapağından geçtik. Evreşe ! Ne güzel bir belde adı. Türküsü bile var, bilirsiniz. Tutmuşlar adını değiştirmeye karar vermişler. Kadıköy mü, Kaleköy mü öyle bir şey yapacaklarmış. Kim yapıyor bu saçmalıkları bilemiyorum. Değiştirmeyin belde adlarını dedim. Ama devlette birileri var. Değiştiriyorlar. Kim bunlar, nasıl önlenecek bu saçmalık ?
Çakırkeyif olunca dilin frenleri de tutmaz. Örsan Öymen boş bulunup yanıtladı:
- Başbakana sormak lazım efendim... En iyisi başbakana sormak..
Ecevit olduğu yerde döndü; suratını astı; gitti yerine oturdu. Gezi sonuna kadar da bize pek yüz vermedi.
O günlerde Başbakan, Ecevit'ti.
* * *
Ortada bir kusur varsa, ki var, Ecevit'te değildi. Devlet çarkının içinde gerçekten "Birileri" vardı ve başbakana rağmen bildiklerini okuyabiliyorlardı. Ecevit'ten önce de kent, kasaba, köy adları saçmalık ölçüsünde değiştirildi. Ecevit'ten sonra da değiştirildi ve değiştiriliyor.
Haritaya bakın Evreşe'nin altında parantez içinde Kadıköy yazar. Ne kadısı ise ve o bozkırda o kadı ne yapmış idiyse !..
Ödemiş ilçesinin yakınındaki yüzlerce yıllık Adagide'nin adı da değiştirildi. Ovakent oldu. Oysa bu köy irisi kasaba, ovada değil, Aydın Dağlarına yaslanmış. Az ötesindeki Adagüme var. O da değişiklik histerisinden payını almış, Konaklı olmuş. Konak monakz yok orda. Kim ne hesaplamış, ne düşünmüş de değiştirmiş belli değil...
...mi ?
Buyrun bir matrak anı daha:
Bu satırların yazarı, 1962 yılında yedek subay öğretmen olarak Erzincan iline atandı. Orada da eline bir kağıt tutuşturdular. "Erzincan'ın Çayırlı ilçesinin Çataksu köyü öğretmenliğine tayin edildiniz. Derhal görev yerine gidiniz" dediler. Sonra da Ege toprağından gelme acemi yedek öğretmene yolu tarif ettiler:
- Trene bin. Mercan istasyonunda in. Çayırlı'ya kalkan minibüsü sor. Çayırlı ilçe merkezinden de ya atla, ya ciple Çataksu'ya gidersiniz...
Öğretmen, Mercan dedikleri tren istasyonunun adının Mergân olduğunu trende öğrendi. Mercan'da Çayırlı minübüslerini sordu. Anlamadan yüzüne baktılar. Bir kaç kez yineledi. I-ıh. Kimse Çayırlı diye bir ilçe tanımıyor. Neden sonra o bölgenin yerlisi bir öğretmen anladı:
- Haaa, dedi. Sen Mans'a gideceksin, Mans'a. Mans diye sor...
Yedeksubay öğretmen öyle sordu. Minibüsü hemen gösterdiler. Resmi adı Çayırlı olan Mans'a geldi. Bu kez Çataksu'yu tanıyan yok. Yok, bir Allahın kulu yok. İlçenin İlköğretim Eğitim Müdürü'nden yardım istedi. O alışık böylesi sorulara. Özel bir liste yapmış. Parmağını satırlar arasında gezdirmeye başladı:
- Pülk olamaz, orası Yeşilbük. Pekeriç de değil. Orası Çadırkaya. Agamçagam değil, Hinzuru değil... Ksanta değil. Aravans... Hah senin köyün asıl adı Aravans.
Çataksu köyü yedeksubay öğretmeni kadim Ermeni köyü Aravans’ta öğretmenliğe başladı.
* * *
Evreşe Rumca kökenliydi. Adagide'nin de öyle olduğu sanılmıştı. Adları değiştirilince bu topraklarda bir zamanlar Rumların da yaşadığı gerçeği ortadan kalkıverdi.
Mans, Pekeriç, Ksanta (aslı Xhanta), Aravans, Pülk Ermeni köyleriydi. Adlarını değiştirince bir zamanlar o topraklarda Ermenilerin de oturduğu kanıtlanamaz oldu. 1. Dünya Savaşı'nda oralarda cankırımlarına varan çatışmalar yaşandığı gerçeği de ortadan kalkıverdi.
Dersim yerine Tunceli, Çölemerik yerine Hakkari denince Güneydoğu Anadolu'daki Kürt gerçeğinin izleri de silinmiş oluverdi.
Yaşadığı toprakların tarihini budayarak köksüzleşen, insan zenginliklerini inkar ederek yalınkatlaşan bir devlet aslında kendi kendini tahrip etmiş olmuyor mu ?
Gel de anlat. Başbakan olsan ne çare, anlayan, anlasa da dinleyen yok ki. Devekuşları da öyle değil mi? Başlarını kuma sokunca saklanmış olurlar...
(Eylül 1996- Cumhuriyet)

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim