10 Ekim 2011

Erkek Adalet – Gerçek Adalet

Epey yüksek ateş yapan bir grip, burnu çeşme gibi akıtan bir nezle, aralıksız hapşırtan bir alerji insanın...


Epey yüksek ateş yapan bir grip, burnu çeşme gibi akıtan bir nezle, aralıksız hapşırtan bir alerji insanın üstüne aynı anda çullanırsa ne olur?
İşte ben öyle oldum. Bugün (Pazar) altıncı gün.
Tam geçti, geçiyor derken, Cumartesi günü ille de katılmak istedğim bir toplantı için evden çıktım ve bedelini cumartesi akşamından, pazar geceyarısına kadar ağır ödedim.
Yine de...
Yine de, beyin hâlâ  pelte gibi, burun çeşme gibi olsa da “Yetti artık, geçmiştir. Geçmediyse geçiririm” deyip, yazıya oturacağım. Ama “yok gibi” olduğum son beş altı günde “Memlekette ne olup ne bitmiş”i yakalamak için biraz internetten, biraz kağıttan, gazeteler turuna çıktım.
Okuduklarımdan anladığım kadarıyla, dışarıda kalan BDP’liler Cumartesi katıldığım toplantıda görüp selamlaştıklarımdan ibaret olsa gerek. Geri kalanını polisler KCK üyesiydi, yöneticisiydi, sempatizanıydı filan deyip gözaltına almışlar; yetmemiş, adalet dağıtmakla görevli yargıçlar bir çoğunun “Silahlı terör örgütü üyesi” olduklarını saptayıp (Bunu nasıl becerdilerse!) tutuklamışlar.
Polisin gözaltına alıp yargıç karşısına diktiği ve yargıçların da şimşek hızıyla tutuklama kararı verdikleri arasında epey tanıdığım var. Onların silahlı terör örgütü üyesi olduklarını yargıçların nasıl bulup çıkardığını; dahası KCK’yı hangi eylemiyle silahlı törer örgütü kabul ettiklerini kendi başıma bulup çıkaramadım. Örneğin kuruluş bildirgesinde “Her türlü şiddeti amasız, fakatsız reddediyoruz” yazan Barış Girişiminin kurucu üyesi Ayşe Berktay da yargıçlara göre silahlı terör örgütü üyesiymiş.
Hasılı özel yetkili mahkeme yargıçlarının dağıttığı adalete akıl erdiremedim.
“Özel yetkili” mahkemeleri bitirdim, “yüksek yetkili” mahkemenin haberine geçtim. Geçmez olaydım. “En yüksek” yetkili mahkemenin bir hukuk bilgini ve bilgesi olması gereken anlı şanlı başsavcısı, 2002 yılında, Mardin’de 13 yaşında (evet evet sadece 13 yaşında) bir kız çocuğunun ırzına geçen yaşını başını almış, kentte tanınmış, itibarlı  26 “Erkek”in cezalarında  “Kız ne yaptığını biliyordu” gibisinden utanç verici bir gerekçeyle indirim yapan yerel mahkemenin kararını “uygun” bulmuş.
Yani... Gerçek adalet aranacak bir yerde erkek adalet egemen olmuş. Gel de bu ülkede kadın ol. Erkek ya, isterse karısını ekmek bıçağını sırtına saplayıp öldürür; isterse “Vay sen benim gibi bir erkekten nasıl boşanırsın ulan kaltak” deyip pompalı tüfekteki bütün saçmaları üstüne boşaltır; isterse çeker tabancayı karısını kalbura çevirir, sonra da kameralara yılışık bir gülücük eşliğinde “Namusumu temizledim” der; isterse savcıdan koruma isteyip, savcının ancak şiddet uygulayan koca son noktayı koyup, kadını delik deşik ettiktn sonra koltuğundtan kalkmaya, olaya el koymaya yanaştığı bir ülkede bir değil bin kadını haklar. Nasıl olsa erkek adalet onu hoşgörecek, sarıp sarmayacaktır.
İnanmadınız mı, abarttığımı mı düşünüyorsunuz?
Dinleyin öyleyse:
Fethiye’de 2007 Haziran’ında aralarında öğretmenlerin (Evet evet öğretmenlerin; senin, benim çocuğumu eğiten öğretmenlerin) de bulunduğu sekiz kişi bir kadına zor kullanarak tecavüz ettiler. Yerel yargı (savcılar ve yargıçlar) ırzına geçilen, aşağılanan kadının bütün başvurularını kulak arkası etti. Uzun çabalardan, bıktırıcı bürokratik engellerle cebelleşildikten, iç hukuk yolları tükeltildikten sonra dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ulaştı. Bu arada Adalet Bakanlığı yazılı emirle kararı bozdu ve Fethiye Mahkemesi tecavüz sanıklarını yargılamaya başlamak zorunda kaldı...
...Mı sandınız?
Yanıldınız !.. Tecavüzcülerden sadece 18 yaşından küçük ikisi hakkında dava açıldı. Nasıl olsa onlar da Ogün Samast’a sunulan olanaktan yararlanacaklar. Peki ilçenin muteber zevatı arasında yer alan öteki altı kişi ne oldu?
Hiiiiççç...
Onlar hâlâ olanca pişkinlikleri ile Fethiyle sokaklarında, lokallerinde gerine gerine dolanmaktalar.
Fethiye davasını bir avuç cesur ve inatçı kadın duruşma sektirmeden izliyor. 14 Ekim günü yine Fethiye adliyesinin önünde olacaklar. Hem de “O kadınlar bir daha burada toplanamayacaklar” diye tehditler savuran yetkili erkeklere rağmen. Yerel medyayı bilemem ama ulusal medyada ben ‘Evrensel gazetesi dışında) Fethiye tecavüzcüleri ile ilgili tek satır okumadım... Medya da erkek çünkü...
*    *    *
Ne yapsam dersiniz?
Dışarısı soğuk ve yağmur yağıyor. Atlet fanila ile avluya çıkıp sırılsıklam ıslansam; ateşim yine yükselse, nezlem kudursa, alerjim azgınlaşsa, ben yine yatağa düşsem, yorganı başımdan aşağı çeksem, memlekette ne olup bittiğini öğrenmesem, gripimle, nezlemle, alerjimle mutlu yaşasam...
Yoksa  bu gidişle hasta olacağım... Sahiden hasta...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"