Hiç yorum yapmadan birkaç güncel gelişmeyi ardarda sıralayacağım:
Bir: CHP’de Baykal dönemi beklenmedik bir anda, beklenmedik bir gerekçeyle ve beklenmedik bir hızla sona erdi. Bu, AKP’nin karşısında ciddi bir muhalefet gücü üretemeyecek, ne yapsa yüzde 20’lik bir oy oranının iki puan altına, üç puan üstüne çıkmaktan öte sonuç alamayacak bir CHP döneminin sonu demekti. En azından AKP’ye seçenek oluşturabilecek bir parlamento gücüne ulaşma olanağının önü açıldı...
İki: Baykal istifasını açıklarken durup dururken (Durup dururken mi?) Pennsylvania’ya selam yolladı; Fethullah Gülen hareketini kaset komplosundan akladı...
Üç: Mavi Marmara olayını izleyen bir kaç günün şaşkınlığı geçer geçmez ABD ve AB başkentlerinden “Türkiye eksen değiştiriyor” yakınmaları yükseldi. Doğru, AKP Hükümeti ABD’nin uysal ortağı, AB’nin her şeye razı üye adayı olmaktan Ortadoğu ve Kafkaslar’da en azından bölgesel bir güç olmaya yöneliyor ve bu özellikle ABD’nin Ortadoğu hesaplarıyla tam örtüşmüyor. ABD ise “tam örtüşmemek”ten bile çok tedirgin olacak kadar “uysal Türkiye’ye” alışkın...
Dört: Eksen kayması eleştirilerine kısa süre sonra Türkiye medyasının ağır topu Doğan grubu da tam kadro ve tam gaz katıldı.
Beş: Fethullah Gülen, kendi yandaşlarını bile şaşırttı ve Mavi Marmara üstüne çok etkili Wall Street Journal (WSJ) gazetesine, adeta durup dururken bir demeç verdi. İsrail'den izin alınması gerektiğini, egemen devletlerin koyduğu kurallara (anlaşılan o kuralların uluslararası hukuka uygun olup olmaması Gülen’in pek umuru değil) itaat edilmesi zorunluğu olduğunu söyleyiverdi.
Altı: İktidarı oluşturan (gayriresmi) koalisyonun güçlü kanadı Nakşibendiler bir süre Gülen’in sözlerini geçiştirmeyi, söylenmemiş gibi davranmayı yeğlediler. Koalisyonun Gülen (Nurcu) kanadı ise Gülen’in çok açık olan sözlerini tuhaf ve çocuksu yorumlarla “masum” kılmaya, hükümeti oluşturan “cemaatlar koalisyonu”nda bir çatlak olmadığı izlenimi yaratmaya çabaladılar.
Yedi: Nakşibendi kanadından bir süre sonra çok cılız bir tepki geldi. Urfa’dan gelen ve kaynağı pek de anlaşılamayan tepki Gülen’in açıkça suçluyordu ama yine de cılız bir sesti; en azından medyaya tek sütunluk bir haber ötesinde yansımadığı için etkisi olmadı...
Sekiz: Ama Nakşibendiliğin güçlü kolu İsmailağa cemaatinin “tetikçi sözcüsü”, Cübbeli Ahmet Hoca, 15 bin kişilik spor salonundan taşan 20 bin kişilik bir kalabalığa, üstüne kurulduğu Osmanlı padişah tahtı gibi bir koltuktan seslendi ve Gülenle köprüleri açık açık attı: "...Şimdi bazılarının dediği gibi İsrail zalim otoritesine itaat etmek onlardan izin almak gerekiyor. Bu asla doğru değildir. Bu lafı söyleyen şuur sahibi olamaz". Eh, bir Nakşibendi sözcüsü Fethullah Gülen için “Bu lafı söyleyen şuur sahibi olamaz” diyorsa bu dil sürçmesi değildir.
Dokuz: Cübbeli’nin sözleri henüz sindirilme ve cevap tasarlama aşamasındayken, yani Gülen cephesinden henüz ses çıkmazken, yeniden siyaset meydanına dönmüş gibi dolanmaya başlayan Deniz Baykal, Arena programında Uğur Dündar’ın konuğu oldu ve Hükümet’in Mavi Marmara olayındaki tutumunu analiz ederken ve yine durup dururken şöyle bir cümle kuruverdi: “...İsrail bir yanlış yapıyor, herkesin tepkisini çekiyor ama, o yanlışla ben devlet olarak, muhatap olmaya kalkarsam, başka bir süreç işleyecek. Bakın Amerika’dan sayın Fethullah Gülen ‘İsrail’den izin alın diyor’. Niye? İşte bunun için...”
* * *
İşte size dokuz madde... İster komplo teorisi üretin, ister “Bunlar birbirinden bağımsız olaylardır, önemsememek gerek” deyin, ister ciddi bir analiz (=çözümleme) için temel taşı olarak kullanın...
Anayasa değişikliği ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekleyen, sonbaharda referanduma hazırlanan, daha sonra kaçınılmaz görünen genel seçimlere yoğunlaşacak olan, İsrail’le ipleri koparma aşamasında, ABD’den sert eleştiri rüzgarlarının ulaştığı Türkiye’de “bir şeyler” olduğu besbelli.
O “Bir şeyler’in ne olduğu ya da ne olacağına gelince...
Henüz gelmeyelim. Komplo teorilerinin tuzaklarından uzak, sağlıklı yorumlar üretmek için biraz daha bekleyelim...