Fotoğraf benim belleğime kazındı. Belki sizin de...
Tarih 2 Mart 1994 idi. Duvarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletvekillerinin çoğunluğu, kendileri gibi milletvekili olan DEP’li Hatip Dicle, Orhan Doğan, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Selim Sadak, Zübeyir Aydar, Mahmut Kılıç ve Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıklarını kaldırdı. Orhan Doğan ve Hatip Dicle Meclis’in kapısında polis tarafından tutuklandılar. Geride kalanlar Meclis’te kaldılar ve bir oturma eylemi başlattılar.
Ve o fotoğraf. O utanç fotoğrafı...
TBMM’nin kapısında iri yarı bir polis memurunun kıllı eli ufak tefek, gözlerinin içi hilesiz gülen Orhan Doğan’ı ensesinden yakaladı ve polis arabasına sürükledi. Bir memur, halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekilini ite kaka gözaltına alabiliyordu.
Olayın ayrıntıları bir iki gün içinde aydınlandı. Dönemin “Astığı astık, kestiği kestik” DGM Başsavcısı Nusret Demiral, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sabahtan, yani henüz dokunulmazlıkların kaldırılması kararı alınmadan saatler önce talimat vermişti. Nitekim tutuklanan milletvekilleri emniyete götürüldüklerinde sorgu odası, kalacakları koğuşlar çoktan hazırlanmıştı.
Biraz daha ayrıntı ister misiniz?
Buyrun:
Meclis dokunulmazlıkları konuşmak üzere 2 Mart 1994 günü toplanmış, DEP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırmış; sonra oturuma ara verilmiş ve saat 20:00'de yeniden toplanmıştı. Ama arada Orhan Doğan ve Hatip Dicle tutuklanıp ite kaka polis arabasına bindirilip, polisin sorgu odasına oturtulmuşlardı bile. CHP milletvekili Hasan Korkmazcan kürsüye çıktı. Şaşkındı. “Karar Resmi Gazete`de yayınlanmadan nasıl tutuklanırlar” diye sordu. Meclis Başkanı Mustafa Kalemli de şaşkındı, Meclis Başkanlığı`nın yazıyı henüz Başbakanlığa göndermediğini söyledi. İçişleri Bakanı da şaşkınlığını gizlemiyor ve “Sayın arkadaşlarım şimdi içeri girince hadiseye muttali oldum. Tarafımızdan veyahut Bakanlığımızdan herhangi bir talimat herhangi, bir yere ulaşmış değildir” diyordu.
Oysa devletin derinliklerinden gelen bir talimat vardı ve Meclis kararının kesinleşmesini beklemeye gerek görmeyecek kadar pervasızca, o talimat uygulamaya sokulmuştu.
Bu konuda son bir not. O gün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başbakanı Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, DGM Başsavcısı Nusret Demirel’di...
Son bir nota son bir ek: Önemli bir Batı Avrupa ülkesinde büyükelçilik yapan bir diplomatla bir yemekte bir araya gelmiştim. Benimle fısıltı tonunda konuştu;
- Engin bey, o günlerde, hem de tam on gün boyunca hiç bir davete, törene, yemeğe, resepsiyona katılmadım. Hastalık bahane ettim ve katılmadım. Utanç içinde yere bakmak istemiyordum...
* * *
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi haklarında “Suçu ve suçluyu övme” iddaasıyla dava açılan DTP milletvekilleri Emine Ayna, Selahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel ve Aysel Tuğluk’un duruşmaya zorla getirilmesi kararı aldı. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'e ise yeni bir tebligat yapılacak. Besbelli ardından onun hakkında da duruşmaya zorla getirilme kararı çıkacak.
Bu milletvekillerinin dokunulmazlıkları var. Ama anlaşılan ve görünen o ki bütün milletvekilleri eşittir, bazıları daha az eşittir.
Şimdi kimse tutup “Ama kanun böyle” demesin. O kanun, “Terörle Mücadele Kanununun bu haliyle terörü önleyemeyiz; şöyle şöyle değiştirin ki biz de terörü bitirelim” diyen üniformalı güçlerin isteğiyle (siz “talimatı” diye anlayın) çıkarıldı. Ve gördüğünüz gibi o değişiklik yapıldıktan sonra “terör” tamamen bitti, Kürt sorunu çözüldü (!).
“Ama bu konuda Yargıtay içtihadı var” filan da denmesin. Hangi Yargıtay? Şu “bölgenin özellikleri”ne dayanarak hedef gözeterek ateş edip adam öldüren uzman çavuşu beraat ettiren Yargıtay mı ?
Bu yazıda “kanun”dan değil “hukuk”tan ve “adalet”ten söz ediyoruz. Her kanun hukuka ve adalete her zaman uygun değildir.
* * *
Görünen o ki benimle sohbet eden büyükelçi, önümüzdeki günlerde yine hastalık numarasına yatıp hiç bir davete, törene, yemeğe, resepsiyona katılmayacak...