Başlıktaki "bitmemiş" cümleyi son günlerde ne kadar sık duymaya başladığımızın farkındasınız herhalde…
Arkadaş sohbetlerinden, yorum yazılarının satır aralarına kadar bu "cümlecik"te anlatımını bulan "olasılık" gitgide sıradan bir soruya dönüştü.
Ve bu haklı bir kaygıya…
Biliyorum, birileri, meselâ her konuda tek karar vericinin kendisi olduğunu düşünen ve öyle davranan kişi kalkıp açıkça "Bundan böyle seçim meçim yok. Bu iktidar, bugünkü biçimi ve kompozisyonu ile sürüp gidecek" filan demeyecek.
Ancak seçmenlerin sandık başına gideceği bir seçim hangi koşularda yapılacak sorusuna kesin bir cevap da mümkün değil.
Keza sandıktan ne çıkarsa çıksın, resmen geçerli sonuç ne olacak sorusunu da aynı kesinlikle cevaplamak mümkün değil.
Yakın ya da uzak çevremizde, hele hele sosyal medyada her gün artarak boy gösteren bu sorular demokrasinin var olduğu bir ülkede düşünülmeyecek, akla gelmeyecek sorular.
Ama 2021 Türkiye’sinde akla geliyor ve kimse "Bunu da nerden çıkardın şimdi" diye hayret içeren bir tepki vermiyor.
* * *
31 Mart’taki İstanbul belediye seçimleri besbelli ki bir provaydı.
Tutmadı. Fena halde sert püskürtüldü. 13 binlik, yani çok küçük, neredeyse kıl payı bir oy farkı, AKP’nin zorlamasıyla tekrarlanan seçimde 800 bin 600’e çıkıverdi.
Ama dedim a, o bir provaydı. Muhalefetin sevincine karşılık iktidarın, özellikle AKP’nin, yani AKP Reisi’nin dersler çıkardığı bir prova…
Erken ya da 2023’de yapılacak bir seçimde AKP – MHP ortaklığı İstanbul’daki sonucun tekrarlanmaması için "her türlü önlemi" almaya kararlı görünüyor.
300 seçim bölgesine bölünmüş ve her bölgeden en çok oy alan partinin her iki milletvekilliğine kapabileceği, ince bezirgan hesaplarına dayanan hazırlıklar bu "her türlü önlem"in belki de en masumu ve aşılabilir olanı.
Seçim yasasında böylesine ve bu kadar kör parmağım gözüne bir değişiklik yapılabilir, TBMM böyle işletilebilir mi?
Niye yapılmasın?
Zaten dünkü, "Meclis’te oylanıp reddedilen bir kanun teklifi bir yıl süreyle yeniden gündeme alınamaz" ilkesini bir kalemde silip yeniden oylamaya gidilmesi kararı Meclis’in nasıl işletileceği ve nasıl işletilmeyeceğinin bir provasıydı ve iktidar kanadına "Bak, demek ki oluyormuş" dedirtecek bir cesaret verdiğine kuşku yok.
Anayasa Mahkemesindeki, Hakimler ve Savcılar Kurulundaki, Yüksek Seçim Kurulundaki çürük ya da zayıf halkaların ayıklanıp yerlerine "sağlam adamların" konacağı bir "seçim hazırlığı" da kimseyi şaşırtmayacak.
HDP’yi kapatsalar bile yenisinin kurulabileceğini biliyorlar. O yüzden HDP’nin deneyimli kadrolarını siyaset dışı bırakacak yasal (yasal?) önlemler alacakları şimdiden belli.
"Eğer bir seçim yapılacaksa…" cümleciğinin ardından sıraladığım şu birkaç olasılık yetse gerek.
Üstelik çok daha demokrasi dışı, hukuk dışı, adalet dışı, seçmen iradesini yok sayan başka engeller çıkarmakta bu dinbaz ve ırkçı-milliyetçi iktidarın çekineceğini, duraksayacağını ummak için süzme salak olmak gerekir.
Öyleyse…
* * *
Öyleyse iktidara lâf sokuşturmakla sınırlı bir muhalefet anlayışının, dahası her saldırıya karşı "AYM’ye, Yargıtaya, Danıştaya başvuracağız" avuntusunun artık sıkıntı verme sınırını aşıp mide bulandırıcı hale geldiğini de muhalefetin bütün kanatlarının görmesi zorunluk.
Görmemek suça ortak olmaktır.
Keza vakit yitirmeden bütün muhalefetin çok temel iki, üç, bilemedin dört ilkede kenetlenmeyi başaramaması da benzer bir suç olacak.
CHP’siyle, HDP’siyle, İyi Parti'siyle, Saadetiyle, parlamentoda temsil edilen ve edilmeyen bütün siyasal güçler, hareketler bir araya gelemedikleri takdirde sandıktan yine bu iktidar ortaklığının çıkacağını bilmek için zeka ve akıl gerekmiyor.
Parlamenter demokrasiye, hukukun üstünlüğü ilkesine, kesin ve etkili bir kuvvetler ayrılığına dönülmedikçe ülkeyi bekleyen zifiri karanlık günler kaçınılmaz ve önlenemez olacak…
Öyleyse yurttaş olarak, seçmen olarak soralım.
Ey muhalefette yer alan siyasal güçler soru sizedir:
Evet mi, hayır mı?