14 Mart 2009

E- Gazete oluyor; Bir de E-Demokrasi Olsa...

Gündem, her gün yazan bir gazeteci için kıtlık değil, hangisine değinsem diye kıvrandıran bir bolluk sunuyor.

Gündem, her gün yazan bir gazeteci için kıtlık değil, hangisine değinsem diye kıvrandıran bir bolluk sunuyor. İster Darwin’i yaz, ister Ergenekon’u. İster kriz teğet mi geçiyor, delip mi geçiyor sorusuna cevap ara; ister Fenerbahçe’nin lig sonuncusuna sahasında teslim olmasını diline dola...
Ben de öyle yapacak bunlardan birini seçip tırmıklayacaktım. Eğer bizim berber Sadun’un çenesi düşmeseydi.
Sadun, olmayan saçlarımı kesip biçerken, normalinde 4 dakika sürmesi gereken traşı 15 dakikaya uzatıp beni koltuğa mıhladı ve makasıyla değil çenesiyle traşa başladı.
- Bak abi, sen gazetecisin bilirsin, bu demokrasi mavrasına benim kafam basmıyor...
Sustu. “Neden” diye sormamı bekliyor. Soürmadım. Acelem var. Sorsam lafı uzatacak. Tınmadı bile kopuk. Kendi sordu:
- Neden diyeceksin... Bak şimdi abi, seçim ne? Benim sesim mecliste duyurulacakmış. Değil halbuki. Birileri geliyor ben senin temsilcin olacağım diyor. İçlerinden birini seçip yollayacaksın Meclise die mi ? E abi bu herifler benim sesim değil ki ? Ben makas şaklatırım ama laf da şaklatırım. Ama sesimi duyan yok. Karar verilecekse bana soran da yok. Yani abi benim bu demokrasi mavrasına itimadım yok annadın mı ?
“Annadım” tabii...
* * *
Demokrasinin kimbilir kaç tanımı var. Ama ben en çok "Demokrasi rejimlerin en az kötü olanıdır"ı severim.
Bu tanımda bir demokrasi övgüsü kadar yergisi de saklı.
Yergi; çünkü demokrasinin sakıncaları da az değil.
Örneğin oligarşi, bir azınlığın çoğunluk üstündeki tahakkümü (=baskıcı egemenliği) ise, demokrasi de bir çoğunluğun azınlık üstündeki tahakkümü olabiliyor. Yüzde 51'lik bir kılpayı çoğunluk, geride kalan yüzde 49'a kendi siyasal, ekonomik, kültürel tercihlerini dayatabiliyor.
Sünni çoğunluk salt Müslüman olmayanlar (katolikler, ortodokslar, protestanlar, museviler) üstünde değil İslamın bir başka kolu, Aleviler üstünde bile amansız bir egemenlik oluşturmuş değil mi ?
Türk çoğunluğun Anayasa’ya göre "yurttaşlık" bağlamında hiç bir ayrıcalığı (=imtiyazı) yok. Peki gündelik yaşamda bu Anayasal ilkenin herhangi bir belirtisini, umutlar uçuşturacak bir örneğini gösterebilir misiniz? Anayasa’da eşit görünen Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Gürcüler Türklere göre ne kadar eşit ?
Rejimlerin en az kötüsü olan demokrasinin sakıncalarını aşmak, en azından batı Avrupa ülkelerinde ciddi ve sancılı bir aydın uğraşı. Yeşiller, sosyal demokratların sol kanatları, keza sosyal demokratların solunda konuşlanan sol partiler artık klasik demokrasi kalıplarını kırmanın yoluna aramaktalar; katılımcılığın, toplumun kılcal damarlarına kadar yayıldığı bir demokrasi arayışına yöneldiler.
İtirazlar özellikle temsili (=representativ) demokraside yoğunlaşıyor. Politikacılığın gitgide bir mesleğe dönüşmesi. Meslekten politikacılığın gitgide kirlenmesi ve demokratik gelenekleri çiğnemeyi huy bellemesi temsili demokrasinin ilk göze çarpan sakıncası. Bunun, yurttaşın demokrasiyi dört yılda bir sandık başına gitmek ve ötesi ile dört yıl boyunca bir daha ilgilenmemek olarak algılamasına yol açan sonuçları var. Bu ise yurttaşları politikadan uzaklaştırıyor, soğutuyor ve meydan çoğu kez bir avuç madrabaza kalıyor.
Temsili demokrasinin sakıncaları yine demokrasi içinde kalınarak çözülecekse, ki daha iyi bir düzen henüz icat edilmediğine göre, akla uygun olanı da bu, galiba en uygun çözüm, temsili demokrasinin tersine ulaşmak.
Yani: Doğrudan demokrasi!

Yani, demokrasiyi oy vermeye indirgemeyen, bütün yurttaşların bütün kararlara dolaysız katıldıkları bir demokratik işleyiş. Sorunun ortaya atılmasından tartışılmasına, olumlu, olumsuz sonuçların sergilenmesine, yurttaşların tercihlerini "evet-hayır" yalınlığında belirtebilecekleri bir bilinç açıklığına ulaşmalarına ve sonunda öneriye evet ya da hayır demelerine kadar uzanan bir süreç. Doğrudan demokrasi işte bu.
Yandaşları örnek olarak İsviçre kantonlarını gösteriyorlardı. Oradaki doğrudan katılım süreçlerini sergiliyor ve o uygulamanın genelleştirilmesini savunuyorlardı.
Ancak karşıtların itirazları elbette çok kolay ve etkiliydi:
- Saçmalamayın! Bir kaç bin kanton yurttaşı ile demokrasicilik oynayabilirsiniz ama 70 milyonluk Federal Almanya'da, 200 milyonluk Rusya'da, milyarlık Hindistan'da, Çin'de nasıl uygulayacaksınız şu doğrudan demokrasiyi?..
Soru doğru ve tartışmayı bitiriciydi... İnternet çağı gelip çatana kadar !..
İnternet çağı geldi çattı. Dahası çocukluk hastalıklarını hızla geride bıraktı, delikanlı oldu.
Temsili demokrasiden katılımcı demokrasi diye tanımlanan ara durağı atlayarak "doğrudan demokrasi"ye sıçramanın teknolojik temelleri artık var.
Ne yani, şu Tempo24’e ulaştığınız kolaylıkta ve hızda ülke sorunları üstüne görüşünüzü, kararınızı, tercihinizi de belirtmenizin önünde teknik bir engel mi kaldı ?
"Doğrudan demokrasi" ya da aynı anlamda “e-demokrasi” bizlerden sadece bir "tık" boyu uzakta.



Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"