Baştan söyleyelim, bu yazı erkek okuyucular için yazılıyor. Bir parça insafları varsa kadın okuyucular okumasın.
Gene baştan söyleyelim, bu yazı bütün matrak görünümüne rağmen son derece ciddidir. Erkekleri umutsuz da olsa bir direnişe çağırmaktadır. Direniş çuvallarsa, ki kaçınılmaz görünüyor, savunma, geciktirme, erteleme taktikleri ve stratejileri üretmek üzere kafa kafaya verme çağırısıdır.
Bu yazı bir "cinsdaşlık bilinci"ne sahip çıkma ve buna uygun eylem çağrısıdır...
* * *
Cinsdaşlar !
Farkında mısınız, kopya koyun, kopya maymun, kopya domates muhabbeti artık sıradanlaştı. Gazetelerde, televizyonlarda “doğal bir olay”mış gibi aktarılıyor. “Klonlama, klonlanmış” filan gibi terimler dilimize çoktan girdi. Farkında mısınız ?
Tehlikenin farkında mısınız, diyorum.
Konu -büyük olasılıkla kadınlar tarafından- saptırıldı. Hepimiz insan kopyalamaya giden bir sürecin ahlâksal, sosyal, ekonomik sonuçlarını tartışıyoruz. Gözden ustaca kaçırılan noktanın tartışıldığına, altının çizildiğine en azından ben tanık olmadım.
Binlerce yıllık egemenliğimiz tarihte ilk kez amansız bir tehlikeyle karşı karşıya. Bizlerin yani “erkek egemen toplumun” bütün kazanımları bir çırpıda yok olacak. Temel işlevi sona ermiş bir canlı türü olarak sonumuz geldi ve biz bunun farkında değilmişiz gibi davranıyoruz.
Önemli olan bir koyunun kopyalanması değil. Hiç değil.
Cinsimize özgü körlüğü ve vurdumduymazlığı, umursamazlığı bir yana itmemiz gerek. Irlanda'da, Amerika'da ve Isviçre laboratuarlarında becerilen canlı kopyalama filan değil, erkeğe gerek kalmaksızın bir canlı yaratmaktır.
Kopya koyun dedikleri bir embriyon'dan üretildi. Ortaokul tabiat bilgisi kitabını açıp baktım. Embriyon döllenmiş yumurta demek. Tek bir döllenmiş yumurtadan kopyalama yöntemiyle sonsuz sayıda canlı üretilebilir(miş).
Bu canlıların birbirinin benzeri olması sakıncası aşılmaz bir sorun değil. Gen teknolojisinin ve DNA araştırmalarının bugün vardığı düzey bile kopyalanmış embriyonların görünüşte de, kişilikte de farklılaştırılabilmesini mümkün kılıyor. Yani sorun artık kuramsal değil, bir mühendislik (gen mühendisliği filan yani) çalışmasında ibaret. Işin özü çözüldü. Erkeğin işlevi damızlık mertebesine indirgendi.
Bir üst paragrafın son cümlesini öylece okuyup geçemezsiniz. Damızlık sözcüğüne özellikle dikkatinizi çekerim. Yeryüzünde erkek-kadın sayısı hemen hemen eşit. Yarıyarıya yani. Peki siz hiç bir sürüde dişi koyun sayısı kadar koç, bir kümeste tavuk sayısı kadar horoz duydunuz mu ?
Doğanın kuralları işleyecek demektir. Nasıl çoban bir iki erkeği damızlık diye ayırıp geri kalan "toklu"ları mezbahaya sürüyorsa; kümeste fiyakalı bir horoz tutulup, geri kalanların boynu bıçak altına uzatılıyorsa...
Durum hem ciddidir, hem vahim. Sonumuz geldi diyemem. Ama işlevimiz bitti bitiyor. Bunun kaçınılmaz sonucu var. Işlevsiz eşya tavanarasına kaldırılır. Işlevsiz canlı, varlığını işlevi olan canlılara bağımlı, onların insafına kalarak sürdürebilir.
O mutlu altın çağımız sona eriyor. Erkek egemenliği tarihte ilk kez ölümcül darbe yedi. Kazanma, o eski altın çağı geri getirme şansımız sıfır. Elimizden olsa olsa kaçınılmaz sonu erteleme, geciktirme gelebilir. Yağcılığın, yalaklığın her türünü göstermeliyiz. Erkeğin evin direği olduğu masalını bugünlerde sıkça yinelemeliyiz. Yutturamazsak laboratuarlarda üremenin insana aykırılığı üstüne felsefi, şiirsel, sosyolojik tanıtlar (argüman) üretmeliyiz. "Erle kadın / kadınla er / birlikte yükselir / Tanrıya erer" diyen sade suya tirit şiir denemelerini ısıtıp ısıtıp duygu pazarına sürmeliyiz. Romantizmi yeniden canlandırmaktan öte çıkış yolu göremiyorum.
Cinsdaşlarım !..
Bunları konu sıkıntısına düşmüş bir gazetecinin saçmalamaları gibi algılamak aymazlığına düşmeyin. Sayılı gün çabuk geçer. Teknolojide gelişme hızı, önceki yüzyıllardan çok farklı. Elektriğin bulunuşundan, elektrikli trene belki seksen doksan yıl geçti. Ama bilgisayar teknolojisinde bir aygıtın müzelik olması için artık bir kaç yıl yetiyor. İlk uydudan, bugünkü uydular dünyasına geçiş yirmi yıl bile sürmedi. Herşey çok hızlandı. Gen teknolojisi, DNA mühendisliği de öyle. Bunlar bu işi çabuk çözerler. İşin laboratuar aşaması, araştırma dönemi noktalandı. Sıra mühendisliğe, seri üretime geldi....
Siz bunları düşunedurun. Ben karıma çiçek almaya gidiyorum. Yarın sabah da gazetedeki ne kadar "dişi" varsa hepsine en yalak gülücüğümü takınıp "günaydın" filan diyeceğim. Bakarsınız ileride lazım olur.
Siz de boş oturmayın. Sıvayın kolları ! Egemenliğimiz bitti, varlığımız tartışmalı hale geldi...
(5 Ocak 2005 / Cumhuriyet)