07 Aralık 2011

Dört Ülkede Kim Var, Kim Yok?

Evet, üşenip yine de bu Tırmık’tan başladıysanız tek cümlelik bir


(Dip değil üst not: Eğer son iki Tırmık’ı okumadıysanız, önce onları okuyun, sonra bunu e mi! Ama üşenir yine de bu Tırmık’tan başlarsanız...)
Evet, üşenip yine de bu Tırmık’tan başladıysanız tek cümlelik bir özet: Türkiye’de Kürt sorunu barışçıl bir çözüme ulaşsa Kürtlerin sorunu çözülmüş olur mu?

Evet, iki gündür bu soruyu tartışmaya çabalıyorum; bugün de tartışmayı sürdüreceğim ve belki yarın da...
Kürtler’in Irak kolu, öteki üç ülkeye (Türkiye, Suriye, İran) göre siyasal bağlamda epey yol almış durumda. Kuzey Irak’ın adı epeydir Kürdistan Özerk Bölgesi. Sayıca Türkiye’deki Kürtler’in üçte biri kadar olmalarına rağmen kendilerini bütün Kürtler’in ağabeyi gibi görüyorlar. Görüyorlar ama ne Suriye, ne İran Kürtleri’ne ilişkin belirgin, kamuoyuna yansımış bir politikaları var. Belki Suriye ve İran’da sempatizanları, onların politik çizgisine yakın duran küçük gruplar vardır. Ama “Barzani ya da Talabani’nin İran ve Suriye’deki Kürtler’e ilişkin tutumları nedir, onlar için ne düşünüyorlar” diye sorulsa benim bir cevabım yok. (Acaba sadece benim cahilliğim, bilgisizliğim olmasın!)
İrak Kürdistan Özerk Bölgesi yönetiminin (yani Barzani’nin) Türkiye Kürtleri’ne ilişkin tutumu da çok farklı değil. Bazen büyük ağabey, bazen hakem rolü oynuyor ve ötesine geçmiyor. Pek çok örnekten biri sanırım yeter. Kuzey Irak'daki bölgesel Kürt hükümetin Dış İlişkiler Sorumlusu Falah Mustafa Bakır bir hafta kadar önce (27 Kasım’da) bir demeç verdi ve  “PKK Türkiye'nin, PJAK da İran'ın iç sorunudur” dedi.
Özetle Barzani’nin (ve galiba Talabani”nin)  siyasal hedefleri en az 22 milyonluk ve dört ülkeye dağılmış Kürtler’i kucaklamıyor; Kuzey Irak’ta kendi siyasal konumlarını pekiştirmek, özerk bölge’den federe devlet’e geçmek, oradan da Irak’ın kuzeyinde bir ulus-devlet inşa etmekle sınırlı gibi.
Oysa PKK öyle değil.
Türkiye’de var çünkü burada doğdu. Silahlı gücünün yanı sıra Kuzey Irak’taki kamplarda ve köylerde de var. Suriye’de PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat - Demokratik Birlik Partisi) adıyla aynı örgütsel bütünlük içinde yer alan bir kolu var. Keza İran’da PJAK (Partiya Jiyana Azad a Kurdistanê - Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) olarak örgütlü.  
Üstelik Türkiye’de ve Kuzey Irak’ta çok aktif de, Suriye ve İran’da sadece göstermelik bir örgütlenmeyle yetiniyor filan değil. 
Nitekim İran mollaları 2011 Ağustos ve Eylül aylarında PJAK’a karşı epey büyük çaplı bir askeri harekat düzenlediler; PJAK’ın Casusan kampını yerle bir ettiler. Yani PJAK, İran için çok ciddiye alınan bir örgütsel güç.  
Keza zor durumdaki Beşar Esed, düne kadar yurttaşlık haklarını bile tanımadığı Suriye Kürtleri’ni yanına çekebilmek, en azından karşısına geçmelerini önlemek için PYD ile görüşmelere oturdu ve ciddi bazı haklar tanıyacağını açıkladı. Nitekim PYD Başkanı Salih Müslim Muhammed Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı Suriye’nin kuzey bölgelerinde dil okulları ve bazı kültür kurumları açacaklarını söyledi ve ekledi “O bölgede demokratik özerkliği uygulamaya koyacağız.”
Ayrıntılara girdiğimiz için epey uzayan bu bölümün özeti şu: PKK, Kürtler’in yaşadığı dört ülkede de var ve örgütlü.
Bu saptamadan ne sonuç çıkar ya da ne gibi bir sonuç çıkarmalı?
Örneğin aceleci bir analizle “Tamam işte! PKK ya da onun paralelindeki siyasal yapılar Türkiye’de bazı demokratik haklar istiylorlar ama bu geçici bir hedef. O hedeflere ulaşınca dört ülkenin topraklarındaki Kürtler’i tek bir devletin çatısı altında toplayacaklar. Onların uzun erimli hedefi bu” diyenler çıkacak.
Bu analiz doğru mu?
PKK ya da Öcalan ya da Kandil ya da KCK bir Kürt ulus-devleti kurmayı mı  hedefliyor?
Önemli soru...
O yüzden bir kaç cümleyle yanıtlanamaz. 
Yani...Yarına...
TÜRK OLARAK KÜRTLERE BAKMAK VE...
VARSAYALIM BARIŞÇIL ÇÖZÜME ULAŞILDI...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"