Doğan Akhanlı’yı çoğunuz tanımıyor. Şart da değil.
“Doğan Akhanlı ülkemizin en sorunlu kurumu olan yargı erkinin kurbanlarından biri” desem haklı olarak “Hangi birini izleyebilir, hangi birini tanıyabilirim ki” diyeceksiniz ve haklı olacaksınız.
Davanın ayrıntılarıyla sizi yormaya niyetim yok. Akhanlı, 1989 yılında (yani 24 yıl önce) İstanbul’da sonu ölümle biten bir döviz bürosu soygununun talimatını vermekle suçlandı. Bundan haberi yoktu. Babasının cenazesine katılmak üzere, uzun yıllardır yaşadığı Almanya’dan Türkiye’ye geldi ve tutuklandı. Beş ay hapis yattı. Beşinci ay çıktığı beşinci duruşmada o savunma bile yapmadan mahkeme beraat kararı verdi. Akhanlı tahliye edildi. Bir insanın yaşamından çalınan beş ay için devlet “Pardon” demekle yetiniyordu.
Ama anlaşılan savcıyı beş ay kesmemiş. Beraat kararını bozulması istemiyle Yargıtaya taşıdı ve Yargıtay savcının talebini uygun buldu. Beraat kararının bozulmasına ve Akhanlı’nın ömür boyu hapse mahkum edilmesine karar verdi.
Yarın beraat kararı veren mahkeme Yargıtay’ın kararını ele alacak. Ya kendi beraat kararında direnecek ya da Yargıtay kararına uyacak.
Yani Pınar Selek davasında seyrettiğimiz ve seyrederken hukuka saygımızın derin yaralar aldığını hissettiğimiz “film”i bu kez de Doğan Akhanlı üstünden seyredeceğiz.
Yarınki duruşmaya Akhanlı ile dayanışmalarını göstermek üzere Almanya’nın çok seçkin aydınlarından bir grup Türkiye’ye geldi. Duruşma salonunda onlar da bulunacak.
(Bir parantez: Böylesi dayanışma etkinliklerinin mahkeme üyeleri üstünde nasıl bir etki yaptığı konusunda kararsızım. Olumlu olduğu kadar olumsuz, hatta çok olumsuz tepkilere de tanık oldum. Neyse…)
Mahkeme, Yargıtay kararına uyarsa yapılacak bir şey kalmayacak ve Doğan Akhanlı’nın bundan sonraki yıllarına siyasal göçmenliğin o bitirici, yakıcı eğreti yaşamı damgasını vuracak…
Yok mahkeme beraat kararında direnirse yine uzun ve bıktırıcı yeni bir hukuksal süreç başlayacak. Ayrıntıya girmemeyım. Nasıl olsa Pınar Selek davasından biliyorsunuz…
* * *
Peki, bu yazı niye yazıldı?
Doğan Akhanlı ile dayanışma için mi ?
Hayır. Onunla dayanışma içinde olan aralarında Günter Wallraff’ın, federal milletvekilleri, sanatçılar, insan hakları aktivistelerin yer aldığı güçlü bir grup kolları sıvamış durumda. Benden gelecek bir takviyeye ihtiyaç yok.
Peki bu yazı niye yazıldı ?
Doğan Akhanlı aynasında ülkemizde işlenen hukuk cinayetlerine bir kere daha dikkatinizi çekmek için.
F tipi denen, hapsetmekten çok ötede kimlikleri betonlaştırmayı hedeflemiş “çağdaş” hapishanelerimizde kaç Doğan Akhanlı, kaç Pınar Selek sessiz sedasız yatıyor biliyor musunuz ?
Anası, babası, yakın akrabası ve arkadaşları dışında kimselerin bilmediği duymadığı hukuk cinayetleriyle 10 yıl, 20 yıl, ömür boyu hapsetmek üzere, devletin güçlü eliyle ensesinden tutup demir parmaklık, beton duvarlar ardına yolladığı gencecik kadın ve erkeklerden söz ediyorum.
Bencileyin biraz (Ah, utanacağım kadar az) bu konuya duyarlık gösteren gazetecilere gelen “görülmüştür” damgalı, el yazılı, bazıları çocukca desenlerle süslenmiş mektupların elçilik ettiği hukuk cinayetlerine toplumsal duyarlığı bir nebzecik daha artırabilir miyim umuduyla…
Doğan Akhanlı uyradığı hukuksal saldırıyı protesto için mahkeme karşısında susma kararı almış ve söyleyeceklerini yazıp avukatına okutmuştu. O mektup şöyle bitiyordu:
“…Öteki olarak algılandığım ve acımasız bir reddedişle karşılaştığım bu ülkenin kendi yasalarını kötüye kullanan, ön yargılı, kibirli, vurdum duymaz savcılarına ve yargıçlarına söyleyecek sözüm yok artık…”
Nice namuslu ve bilgili yargıç ve savcının yanında ne kadar çok yargıç ve savcı tanıdık. Akhanlı’nın bir üst paragrafta tanımladığı yargıç ve savcılar…
Ve nice genç kadın ve erkek o savcı ve yargıçların kararlarıyla 10 yıldır, 20 yıldır içeride yatıyorlar.
Kimileri artık genç de değil.