Bizim oralarda, Ege'de "Sana laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor" diye bir deyiş vardır.
Son dönemde benim de sık sık "Yav şuna laf anlatacağıma gidip, bir deve bulup ona hendek mi atlatsam" dediğim çok oldu.
Bir örnek:
Cumhuriyet gazetesinin yönetici takımının topluca hapse atıldığı, gazetenin üstünde kara bulutların uçuşmaya başladığı o zorlu günlerde Viyana'dan bir gazeteci tanıdık, onca derdimizin ortasında tuhaf bir soru sordu. Elinde tuttuğu Almanca - Türkçe küçük cep sözlüğünü gösterip sordu:
- Engin, bazı trafik ışıklarının direklerinde böyle küçük bir metal tabela var. Orada okudum, bu sözlükle çevirdim. Yeşil yanınca korna çalmayınız yazıyor. Yanlış çeviri değil mi?
- Yooo doğru çeviri. Aferin sana...
Alnı kırıştı. Biraz duraladı.
- Ama olamaz Engin. Yeşil ışık yandıktan sonra kim, niye korna çalsın ki?
Haydi buyurun bakalım, elin gavuruna neden "Yeşil ışık yanınca korna çalma" dendiğini anlat; o da anlasın...
Ben en iyisi bir deve bulayım, bir de hendek...
* * *
Bir örnek daha. Hem de taze...
Belçikalı bir gazeteci arkadaş, Mısır'daymış; ülkesine İstanbul aktarmalı dönerken bir meyhane molası vermiş. Buluştuk. Sohbetin bir yerinde durup dururken sordu:
- Engin, söyle bana, şu senin de arkadaşın Kavala var, Osman Kavala. Mahkeme ona hangi suçu yükleyip de hapis cezası verdi?
- Yok, mahkeme daha ceza vermedi. Sadece kaçmasın, delilleri karartmasın filan diye tutuklayıp hapse koydu.
İtiraz etti:
- Hayır Kavala, Osman Kavala hani. Bir yıldır hapiste. Gazetede okudum. Biliyorum yani. Onu soruyorum ben.
Tekrarladım:
- Ben de ondan söz ediyorum. Daha mahkemeye çıkmadı. Hatta savcı daha iddianame bile yazmadı.
Alnı adamakıllı kırıştı. Gözlerini kocaman açıp sordu:
- Ama olmaz ki Engin. Mahkeme yok, iddianame de yok ve bir yıldır hapiste. Bu olamaz ki...
Haydi bakalım elin Belçikalı gavuruna anlat. "Türkiye'de mahkemeler var, yargıçlar da var ama hukuk yok" diye başla ve yukarılarda bir yerlerden yeşil ışık yakılmadıkça, Reisgiller uygun bulmadıkça tutuklulukların devam edeceğini anlat...
Bu gavura lâf anlatmaktansa bir deve, bir de hendek bulup...
* * *
Önümüzdeki hafta Almanya'dan ve İsviçre'den üç gazeteci Türkiye'ye gelecek. Tutuklu HDP'liler üstüne bir haber dosyası hazırlamak niyetindeler. Benim de işin bir ucundan tutmamı öneriyorlar. Daha gelmeden ahret sorularını art arda sıraladılar:
"Gelip bu konuda araştırma yaparlarsa hapse girme tehlikesi var mı ?.. Geçici çalışma izni için bürokratik süre olarak kaç gün hesaplamalı?.. Güneydoğu Anadolu'ya (onlar "Türkiye Kürdistanı" diyor) gitmek için özel izin gerekiyor mu ?.. Kürt illerinde insanlar korkmadan konuşurlar mı, yoksa konuşmayı red mi ederler?.."
Sorularını cevapladım. Bazı riskler olmasına rağmen çalışabileceklerini sandığımı yazdım. Zaten korkum bu değil, gelince soracakları asıl sorudan korkuyorum.
Biliyorsunuz (biliyor musunuz ?) 2016 Kasım ayı başında 15 HDP milletvekili tutuklandı. Evet milletvekili. Yani yurttaşların oyları ile seçilmiş ve milletvekili dokunulmazlığı kazanmış 15 HDP milletvekili.
Hani AKP Reisi’nin 28 Temmuz 2015’de “Bunların dokunulmazlıkları kaldırılmalı ve bedelini ödemeliler" deyişinden on ay sonra, hani CHP Genel Başkanı'nın "Anayasaya aykırı ama yine de evet diyeceğiz" sözünden sonra, hukuk devletinin bir kez daha çöp sepetine atıldığı bir Meclis oturumunda dokunulmazlıkları kaldırılıp tutuklanan, aralarında iki eş başkan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu 15 seçilmiş milletvekili.
Şu anda galiba 9'u hâlâ tutuklu. Bazıları serbest bırakıldı ama milletvekillikleri düşürüldü. Hapisteki milletvekillerinin tam sayısını esaslı bir araştırma yapmadan bilmek zor. Keza milletvekilliği düşürülenlerin tam listesi kolayca ulaşılabilecek bir bilgi değil Son seçimde Hakkari’den milletvekili seçilen ve Anayasa uyarınca dokunulmazlık kazanan Leyla Güven de halâ hapiste tutuluyor.
Önümüzdeki hafta o Avrupalı meslektaşlar gelince bu bilgilere tam ve eksiksiz ulaşmak isteyecekler. Pösteki saymak gerekecek. Bense Cumhuriyet badiresinden paçayı kurtardığımdan beri tembelliğin tadını çıkarmak niyetindeyim.
Ama daha da kötüsü, gelenler "Milletvekillerinin nasıl olup da tutuklandığını. Demokrasiyle yönetildiği söylenen bir ülkede bunun nasıl mümkün olduğunu" soracaklar.
Soracaklar. Kesinlikle eminim.
Aklımın erdiği, dilimin döndüğünce anlatacağım.
Anlamayacaklar.
Bir daha anlatacağım. Yine anlamayacaklar.
En iyisi bu gavurlara lâf anlatmak yerine ben şimdiden bir deve bulup sonra da bir hendek aramaya başlasam daha mı akıllıca olacak?