Oyuncuyu alkış yaşatır, politikacıyı oy, futbolcuyu gol.
Gazeteciyi yaşatan da tepki olsa gerek. Okuyucu tepkisi. Olumlu ya da olumsuz. Övgü ya da sövgü.
* * *
Elektronik postadan bir “tepki” çıktı. Dostça yazılmış bir e-mektup. Ama tepki.
Ergenekon davası üstüne daha önce (Bu e-gazetenin adı Tempo 24 iken) yazdıklarımı hatırlatıyor. Üstelik besbelli hem titiz, hem sadık bir okur. Alıntılayarak aktardıklarının çoğunu ben bile unutmuştum.
Ergenekon’un gösterilmek istendiği gibi demokratik bir temizlik girişimi olmadığını, tersine köktendinci kökenden gelen ve demokrasi tramvayına “sahte biletle” binerek kendi hedefine doğru hızla yol alan AKP’nin uzun erimli planının cumhuriyet rejimini değiştirmek yönünde ilerlediğin ve bugün olanların aslında bir “sivil darbe” olduğunu belirtiyor. Buna karşılık benim ve benim gibi aymazların soyut bir demokrasi bağımlılığı ile bu siyasi kadroyu desteklediğini söylüyor. AKP mollalarını nasıl desteklediğimi ve niye destekleyeceğimi anlamış değilim. Ama okur bu yargıya varmış işte...
E-mail'le itirazlarını ileten okur anladığım kadarıyla bir akademisyen. İstanbul’da bir üniversitede çalışıyor. Kimliği üstüne bu kadar. Nedenini aşağıdaki alıntı açıklıyor:
“... Bir şey itiraf etmek istiyorum. Kendim için değil ama çocuklarım için korkuyorum, eşim adına korkuyorum. Bu nedenle yazımı eğer ola ki yayınlama gereği duyarsanız, adımı vermeyiniz lütfen. Korkak demokrat deyin, başka bir şey deyin ama adımı vermeyin..."
Gördüğünüz gibi okur kendine "korkak demokrat" denmesine razı. Bize de "aptal demokrat"ı uygun görmüş. Alıntıdan izleyin:
" Beni, eşimi ve iki küçük çocuğumu gözünü kırpmadan boğazlayabilecek yapıda olduklarına inandığım bu gözü dönmüşleri demokrat olma adına savunmayı kimsenin benden beklemeye hakkı yok. Sizin düşüncenize saygı duyarım. Ama bu düşüncenizle bazı demokratların bence kafalarını karıştırma işlevi yaparak zarar veriyorsunuz. Siz demokratım diye diye boğazlanmayı göze almışsınız........ Özetle, sayın. Engin, bizler aptal demokrat olma hatasını işleme lüksüne sahip değiliz diye düşünüyorum..."
* * *
Korku insana özgü. Kişinin "eşini ve iki küçük çocuğunu gözünü kırpmadan boğazlayacak" gözü dönmüş bir bağnazlar sürüsünden korkması çok doğal. İnsanın doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, çalıştığı, vergi ödediği, yollarında yürüdüğü, denizlerinde kulaç attığı bir ülkede korkmadan yaşamak istemesi de çok doğal, dahası hak...
Kestirme bir yol var: "Korkak demokrat olmayı yeğlersiniz. Sinsi olduğu için hemen içyüzü kavranamayan köktendinci saldırıyı püskürtebilecek, geçici de olsa sindirebilecek güçlere sığınırsınız. Demokrasinin bir süre için rafa kaldırılmasına istemeye istemeye de olsa razı olur ve laik düzenin korunmasını başkalarına ihale" edersiniz.
Böylece bir süre için korkmadan yaşarsınız. Ama sadece bir süre için. Sonra sizi korkularınızdan kurtaran güçten korkmaya başlarsınız. Yeni "müteahhitler" aramak zorunda kalırsınız. Bir dipsiz kuyu yani...
Biraz gebe olunamayacağı gibi "biraz demokrat" da olunamıyor. Demokrasi ne çare ki hiç bir çifte standarda, çifte ölçüye izin vermiyor. Kendi yaşam biçimimizi savunabilmek için, başkalarının yaşam biçimlerini de savunabilmek zorundayız. Bizim giyimimize, yememize, içmemize karışılmamasını istiyorsak, başkalarının da giyimine, yemesine, içmesine karışmamayı sindirmekle yükümlüyüz.
Kendimizi, birilerinin öreceği bir yasak duvarının ardına sinerek savunmamız mümkün değil. Başkalarının giyim kuşamını, seçtiği yaşam biçimini, yeğlediği inanç dünyasını yasaklarla çevirdiğimiz, gerekirse zor kullanarak önlemeye kalktığımızda, onların da bize aynı yönde davranmasının kapısını aralamış olmuyor muyuz?
Demokrasiyi reddedenlerin, ki köktendincilik demokrasinin kesin ve mutlak bir reddidir, altedilebileceği tek alan gene demokrasi.
"Herkes için özgürlük" demokrasiden başka hangi toprakta boy verip serpilebilir ki ?