İki eski kuvvet komutanı, Havacı General Fırtına ile Deniz Kuvvetlerinden “günce yazarı” Örnek’in ve dönemin 1. Ordu Komutanı Doğan’ın savcı karşısına çıkmaları bugüne kaldı. Yani Tırmık yazmak için “Hele son gelişmeleri bekleyeyim” hesabım tutmadı. Şu gece yarısında son gözaltıların moda deyimle “kırılma noktası”nı bu yazının yayımlandığı günün sabahından akşamına kadar bekleyeceğiz.
N’apalım,... “Tırmık” adı altında yorum da döktürsem, aslında mesleğin haberci tayfasında yer alıyorum. Yani beklemek zaten bizim işimiz. Bekleyeceğiz..
Haberci denen ve medyanın “parya kesimi”nde yer alanlar beklerken aralarında sıkı sohbet kaynatırlar ve pek keyiflidir.
Gelin bu defa da okurla haberci-gazeteci arasında bir sohbet kaynatalım.
* * *
Herhalde itiraz etmezsiniz: Memleket üç kampa ayrılmış durumda.
Birinci kamptakiler, ki onlar çok kalabalık, tutuklama, gözaltı haberlerine şöyle bir göz atıyor ve ardından “Semih’le Güiza yanyana oynar mı oynamaz mı” konulu derin bir felsefi tartışmaya geçiyorlar ya da “Rijkaard, Galatasaray’ı neden ofansif oyundan defansif oyuna geçirdi” sorusuna cevap arıyorlar...
Öteki iki kampta ise tuhaf bir özdeşlik, bir ikiz kardeş özelliği var. Bir kesimi kendisi gibi düşünmeyini, konuşmayanı, yazmayanı “Vay sen AKP’li oldun, Soros çocuğusun, ABD ve AB uşağısın” diye damgalamakta; öbürleri ise yine kendisi gibi düşünmeyeni, konuşmayan ve yazmayanı “Ergenekoncu, ulusalcı, darbeci” ilan etmekte...
Bencileyin iki kamptan birinde yer almayı ilkesel olarak reddeden “Veba ile kolera arasında tercih yapmak zorunda değilim” deyip olup biteni becerebildiği, aklının erdiği kadarıyla Marksizmin kılavuzluğunda anlamaya ve açıklamaya çalışanlar ise ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilmenin keyfini çıkarırlar...
* * *
Tarihin keyifli anekdotlarındandır. Marcus Cato, Roma senatosundaki her konuşmasını "Carthago delenda est" diye bitirirmiş. Yani “Kartaca yıkılmalıdır”...
Tıpkı onun dediği gibi:
Badem bıyıktan kirli sakala, Doğan görünümü verilmiş Şahin’den siyah cipe, tefecilikten faizsiz bankacılık dümenine, ticaretten sanayiciliğe, tezgâhın arkasındaki iskemlede bağdaş kurarak oturmaktan global “businessman”liğe geçmiş yeni sermayedar sınıfın siyasi örgütü AKP’nin iktidarı yıkılmalıdır!..
Cumhuriyet’in kurucu kadrosu olmayı, halk demokrasiyi sindirecek düzeye gelinceye kadar (o ne zamansa artık), ülkenin siyasal ideolojisinin ve iktidar tercihlerinin ne olması gerektiğine karar verme yetkisini kendinde gören üniformalı ve üniformasız bürokrasinin saltanatı ve vesayeti yıkılmalıdır!..
Amaaaa...
AKP iktidarı bir askeri darbenin zorba gücüyle yıkılmasın. Kestirmeden gidip AKP iktidarını darbeyle yıkmayı yeğleyen tembellere yeşil ışık asla yakılmasın. Darbe saplantılılara dolaylı ya da dolaysız destek asla sağlanmasın; bu bir demokrasi suçu sayılsın...
AKP’yi onu sandıktan çıkaran yöntemleri ondan iyi ve ondan sabırlı ve ondan çalışkan uygulayıp yenelim.
Bu zor. Biliyorum.
Bu sabırsızların bir dizi mazeret bulup, topu kestirme ve demokrasi dışı yöntemlere atmasına yol açacak kadar zahmetli. Biliyorum.
Ben bu sabrı, bu zahmetli yolu ve bu karınca çalışkanlığını göze alanlarla omuzdaşlaşmak kararındayım.
Ya siz?