Şu satırlar  23 Aralık’ta Milliyet’te, Taha Akyol’un yazısının giriş paragrafından:
“Genelkurmay manşetlerden düşmeyen mahut ‘Plan’ için ‘Yalan, yok böyle bir şey’ demiyor, çünkü Taraf‘ın yayımladığı bu belgeler gerçek”.
Siyasetin en sağındaki milliyetçi kanattan gelme, milli değerlere bağlılığı tartışma götürmez; orduyu bu milli değerleri koruyan bir kurum olarak algıladığına kuşku olmaması gereken; siyasetin, Ankara’nın derinliklerinden haber alabilme olanakları pek zengin bir Taha Akyol bunları yazıyorsa durum ciddidir.
Biliyorum, geçen haftayı kapatan Tırmık’ın neredeyse aynını bu haftaya başlarken yazmak sıkıcı.
Benim için de okur için de...
Ama ne yapayım ki zorunlu...
Cuma günkü Tırmık “Yalan mı, Değil mi” sorusuyla başladı ve öyle bitti.
Bu haftanın ilk Tırmık’ı da öyle başlıyor: Yalan mı, Değil mi?

Ama bu defa öyle ortaya bir soru değil.
Mesela Genelkurmay sözcüsü Tümgeneral Ferit Güler’e soralım. Ona “Sayın sözcü” diyelim, “O planla bağlantılı olarak geri bölge emniyeti ve sıkıyönetim uygulamasının görüşüldüğünü açıkladık. Bu konular dışında da iddia edilen hususlar için ise ‘aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmeyeceği’ diyerek kınadık. Acaba, burada anlaşılamayan ne var diye düşünüyorum, buyurdunuz. Bu kadar laf salatasına gerek yok. Kestirmeden cevap verin: Balyoz Planı yalan mı, değil mi? Kısa ve net bir cevap verin: Yalan mı, değil mi?”
Mesela Genelkurmay’ın haber yayımlandıktan kısa süre sonra yaptığı açıklamayı kaleme alan subaya soralım. “Haberin zamanlaması dikkat çekicidir, demeniz çok da anlamlı değil. Tutunuz ki kötü niyetli bir zamanlamadır. Ama siz önce bize bu plan mı, senaryo mu, her neyse o korkunç belgenin yalan mı, değil mi olduğunu bize söyleyin. Yalın ve kısa bir cevap: Yalan mı, değil mi?”
Mesela haber patladıktan bu yana suskunluğunu koruyan, “Kağıt parçasıdır, borudur” dediği günlerdeki gibi yağıp gürlemeyen Genelkurmay Başkanına soralım: “Bu olayı susarak geçiştiremezsiniz. Bize kısa ve yalın bir cevap verin: Yalan mı, değil mi?”
Yine bu işin en başında olduğu görülen dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’a soralım: “Kesintisiz ses kayıtları var. Toplantıdaki konuşmalar. Bu ses bantları yalan mı, değil mi ? Birileri oraya sizin, sizin emrinizdeki generallerin, albayların, binbaşıların seslerini montajladı mı? Eğer öyleyse montajlanacak konuşmaları nereden buldular? Sesler taklit filan mı edildi yoksa? Yani bu ses kayıtları yalan mı, değil mi?"
Yani mızrak çuvala sığmıyor gibi...
Bu durumda mızrak ne olacak ?
*    *    *
“Balyoz Planı”na inanmmayanlar var. Bunlar arasında T24 okurları da var; bana “Ürkme, silkin” diye akıl verenler bile var.
Tamam, mutabıkız. Ben de inanmak istemiyorum. Bütün bunların yalan ve düzmece olmasını diliyorum.
Ama berbat bir meslek alışkanlığım var. İnanmak istediklerime sahiden inanıp kulağımın üstüne yatamam. Sorgulamak bizlerin meslek refleksidir. O yüzden inanma-inanmama ikileminde bir tercih yapmak yerine sormak gerektiğine inanıyorum.
Soru çok yalın: Ya yalan değilse?
Sahi ya yalan değilse ne yapacağız?
Ne yapılmalı?