Hangi konuda yazacağımı biliyorum. Ama konuyu yazıya dökmek için bir kelimeye,bir “niteleme sıfatına” ihtiyacım var ve… Ve evet, bulamıyorum.
Bulduklarım söylemek istediğimi karşılamıyor.
Söylemek istediğim pek yalın:
Tamam, peki, kabul, paralel devletti, Cemaat’tı, darbeydi, seçilmiş iktidarı devirmek için kolları sıvamış iç hiyerarşisi, tüzüğü programı olmayan, dolayısıyla biraz zorlama ile bal gibi illegal diye nitenebilecek bir örgütlü hareketin seçilmişlerden oluşan bir iktidara saldırısıydı, bürokraside kilit konumlara adamlarını sızdırmış ve o adamların seçilmişler iktidarından ayrı bir merkezden buyruk alıp operasyonlar yaptıkları bir yapıyla karşı karşıyayız falan filan…
Hepsi kabul.
Valla kabul…
“AKP liderinden” diye ayrıca parantez açmanın gereği yok. Ha AKP’den, ha AKP liderinden, hepsi aynı kapıya çıkıyor, haftalardır aynı yaveleri dinliyoruz. Daha dün akşam bütün haber kanalları Erdoğan’ın Berlin’deki konuşmalarını aralıksız yayınlıyorlardı. Başbakan gümbür gümbür gürlüyor. Kaç kilometre “duble yol” yaptıklarını ve yapacaklarını anlatıyor. Kendilerinden önce öğrencilere kaç para burs verildiğini, kendilerinin ise ne kadar çok verdiğini anlatıyor. Derelere beton kelepçeler vurduklarını öğünerek anlatıyor. Darbe, paralel yapı, devlet içinde devlet, validen emir alan kolluk gücü polisler falan filan… Anlatıyor da anlatıyor…
Yarın Türkiye’ye dönecek. Yine aynı lafları dinleyeceğiz.
17 Aralıktan beri bu hep böyle.
Artık gına geldi. Aşırı bıkkınlık koşullarında teslim oluyorum ve ilan ediyorum:
- Tamam, Başbakan, tamam… Söylediklerinin hepsine inandım; hepsini kabul ediyorum. Ancaaaaak… Allah aşkına iki laf da yolsuzluklar, rüşvetler, rant pazarlıkları, arsa yağması, illegal altın ihracatından keseyi değil çuvalı dolduranlardan söz et.
Tamam, bu Cemaat berbat bir kuruluş. Canlarına okumak lazım. Tamam, amenna, peki, kabul…
Anladım. Yargıçlar, savcılar, polis şefleri, polis memurlarının hepsi Cemaatın adamları. Onları darmadağın ediyorsun. Daha da et, parçala, böl, yırt, kes, yak, biç…
Ama…
Yav n’ooooooolur, bunları yaparken şu yolsuzluk, hırsızlık, rant vurgunu, rüşvet üstüne de iki kelime et…
De ki:
- Hepsi yalan… Benim bakanlarım, onların tosuncukları, aile dostum El Kadı, hayırseven tosun Razı Sarraf, hele hele benim biricik yavrum Bilal oğlan… Bunların hepsi sütten çıkmış kaşıktır, tertemizdir. Cemaat onlara çamur atıyor, iddiaların hepsi yalandır, iftiradır…
Ama demiyorsun…
17 Ocak’tan beri söylediklerini şu lanetli meslek yüzünden satır satır, kelime kelime izlemeye çabalıyorum (Ah, bunun nasıl bir azap olduğunu bir bilsen)…
Demiyorsun, söylemiyorsun…
Haydi lafı uzatmayayım, besbelli ki diyemiyorsun, söyleyemiyorsun !..
Bak ben bu meslekte epey kıdemliyim. Söyleyemediklerinin, diyemediklerinin anlamı pek kısa ve yalındır:
- Tamam çalanlar, çırpanlar, rüşvet kapan, rant vurgunundan cep dolduranlar var elbet… Ama biz aynı zamanda duble yollar yapıyoruz; memleketi TOKİ’liyoruz; HES’ler kuruyoruz; burslar dağıtıyoruz; TUSİAD’ı dövüyor, MUSİAD’ı kolluyoruz; yedi düvele meydan okuyor, milli iradeye milli itibar kazandırıyoruz…
Anlamışsındır.
Yapıp ettiklerinden, söyleyemeyip diyemediklerinden çıkan tek sonuç budur.
Bana da seni tanımlamak için uygun bir kelime bulmak kalıyor.
Valla bulamıyorum…
Daha doğrusu buluyorum, biliyorum da yazamıyorum…