20 Aralık 2010

CHP Kurultayı’nın Ardından

CHP Kurultayı bitti. Şimdi meslektaşlar çalakalem “kurultay değerlendirmesi” yazmaktalar; siyasetle...

CHP Kurultayı bitti. Şimdi meslektaşlar çalakalem “kurultay değerlendirmesi” yazmaktalar; siyasetle ilgilenenlerin sohbetlerinde de aynı konu baş köşede...
Dün izleyici olarak katıldığım bir toplantıda (CHP ile uzaktan yakından ilişkisi yoktu) sigara molalarından birinde aynı soru bana da soruldu:
- Abi CHP Kurultayının sonuçları hakkında ne düşünüyorsun? 
Bu kurultay benim içeriden izlemediğim az sayıdaki CHP kurultaylarından biriydi. Havasını koklamadan, delegelerle, milletvekilleri ile ayaküstü sohbetler kaynatmadan bir kurultay değerlendirmesi zor. Çoğunuz gibi ben de TV’den ve sonra da gazetelerden izledim ve söyleyebileceklerim de çoğunuzun söyleyebilecekleri kadar.
Ancak genel başkanlık  yarışına sahne olmayacak, gündeminde tüzük, hele hele program değişikliği filan bulunmayan bir kurultay zaten genel başkanın konuşması ve parti meclisi seçim sonuçlarından ibarettir ve bunun için ille de Ankara’da olmak gerekmez. 
Konuşma metnini  okudum. İçindeki “41 vaat”i elden geçirdim. Şimdilik  “inşaallah” demekle yetinelim. Ama CHP’nin ancak iktidar olunca (yani olursa) yerine getirebileceği “41 vaat”ten bazılarına CHP tabanının  ciddi bir kesiminin ne diyeceğini  doğrusu pek merak ediyorum. 
Göreceğiz...
Buna karşılık Kılıçdaroğlu’nun tek seçici olduğu Parti Meclisi’nin kompozisyonu önemli ve anlamlı. Çünkü bu ekip 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarından sorumlu olacak.  
Parti Meclisi listesinde Deniz Baykal’ın ve Önder Sav’ın kendileri yok. “Adamları” ise CHP içinde ikinci hatta üçüncü ligde oynayabilmiş siyasetçiler. Kılıçdaroğlu’nun parti içi dengeleri gözetme izlenimi yaratmak için, ama fazla da ayağına dolaşmamaları için listeye girmişe benziyorlar.
Yani Baykal ve Önder Sav’ın CHP’nin yeni yönetiminde herhangi bir ağırlıkları yok. Ama buna itiraz ettiklerine ilişkin bir belirti de yok.
Bu sonucu “Hem Deniz Baykal, hem Önder Sav, yumurta küfesini Kılıçdaroğlu’nun sırtına yükleyip seçimlere kadar kendi mevzilerine çekildiler” diye de okumak mümkün.  Bu yargıya Kılıçdaroğlu’nun da yumurta küfesini üstlenmekte  gönüllü olduğunu da ekleyebiliriz.
Kurultay salonunda “Kılıçlar çekildi” diye türküler söylendi ama bence parti içinde bu kurultayda kılıçlar çekilmedi. Baykal ve Sav (ayrı ayrı) kılıçlarını kınına soktular ve çekecekleri gün için geri sayıma geçtiler. Çekecekleri gün 13 Hazirandır.
Çıtayı –biraz da acemice yükseltmiş- Kılıçdaroğlu ve ekibi 12 Haziran seçimlerinden zaferle çıkamadıkları takdirde o kılıçlar çekilecek; CHP’nin yeniden “Milliyetçiliğin (=ulusalcılığın) kalesi, Ergenekon avukatı” çizgisine döndürülmesi için kollar sıvanacak.   
Konuşmasında Kürt bile diyemeyen Kılıçdaroğlu’na bakıp “Ne farkı var onun Baykallardan, Savlardan” diye toptancı bir değerlendirmeyi ciddiye almak mümkün değil.  Kimse Kılıçdaroğlu’ndan bugünkü CHP’den sol bir parti yaratmasını beklemiyor. Buna önce CHP tabanının büyücek bir kesimi engel. Ama demokrasiye soluk aldıracak, çorak topraklarda boy atmaya çabalayan cılız demokrasi fidanının dibine bir damlacık su koymanın değerini bilmek zorundayız. Siyasi partiler yasası, seçim barajı, milletvekili dokunulmazlıklarınin sınırlandırılması gibi demokrasinin başına bela olmuş yasalarla ilgili sözleri bile Kılıçdaroğlu’nu Baykallardan, Savlardan ayırdetmeye yeter.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"