19 Mart 2013

Cengiz Çandar’ın Bıraktığı Yerden…

Haberciler için gün zengin, günler gebe

Haberciler için gün zengin, günler gebe.

Üçüncü BDP heyeti de İmralı’ya gitti geldi ve silahların susacağı, gencecik yurttaşlarımızın ölüm haberlerinin yüreklerimizi dağlamayacağı günlere ilişkin umutlar biraz daha kabardı.

Ama yine de bugün Öcalan’ın sözleri üstüne yazmayacağım. Nasıl olsa önümüzdeki günlerde, dün BDP heyetinin haberini verdiği asıl mesajını yayınlayacak ve onun üstünde bol bol ve uzun uzun konuşabileceğiz…

Keza CHP üstüne de yazmaya niyetim yok. Yayınlanan dört maddelik bildiri üstüne ağır ince ahkâm kesen meslektaşların tersine ben CHP’de kanatların hesaplaştığı değil, hesaplaşamadığı, bundan korktuğu bir parti meclisi yaşandığı kanısındayım. Kaçınılmaz hesaplaşma ertelendi. Eh, ben de CHP üstüne yazmayı erteleyebilirim.

Böylece günün –bence- en önemli konusuna da geçebiliriz…

Hasan Cemal arkadaşımız 15 yıldır yazdığı Milliyet’ten ayrıldı.

Eğer bu ülkede medyada olup bitenler önemliyse Hasan Cemal’in Milliyet’ten ayrılması, yani ayrılmak zorunda kalması önemlidir.

Bunun önemli olduğunu bir başka meslektaşımız, Cengiz Çandar dün Radikal’de vurguyla belirtti. Cengiz Çandar’ın yazısı şöyle bitiyordu:

“İşte tam da bu yüzden, bugünlerde Hasan Cemal’e yazdırılmayan bir ülkede gerçek barış beklenemez. Önce yarın Hasan Cemal’in yazısını görelim, sonra ‘Newroz’da ‘barış mesajları’na kulağımızı çevirelim..."

Cengiz Çandar gördü.

Hasan Cemal’in yazısını değil; onun Milliyet’ten ayrılış haberini…

Cengiz’in bıraktığı yerden devam edeceğim…

*    *    *

Ustalarım “Gazetecinin kendisi haber olduysa orada bir yanlışlık var demektir” diye öğütlerlerdi.

O yüzden medya üstüne yazmaktan hoşlanmam. Binlerce gazete yazısı yazdım (Kaç bin oldu acaba?). İçlerinde medyayı, gazetecilik mesleğini, meslekte olup bitenleri, bir başka meslektaşın yazdıklarını konu edinenleri parmakla sayılacak kadar azdır.

Oysa bu ayın ilk yarısında medya üstüne iki Tırmık yazdım ve bugün üçüncüsü.

Ama gerekli. Çünkü Hasan Cemal’in Milliyet’ten ayrılmak zorunda kalışı, Hasan Cemal’in Milliyet’ten ayrılmak zorunda kalışından ibaret değildir. Hasan Cemal işsiz de kalabilir. Bu yaştan sonra bu ona koymaz. (Hatta iyi olur. Karın tokluğuna T24’te yazdırırız !)

Ama Hasan Cemal’in yazamadığı bir medya atmosferi, bir medya ortamı  ürkütücüdür ve o ürkütücü ortama koşar adım yürüyoruz…

Demirören ailesi umurumda değil. Sadece İstiklal Caddesinde çıktıkları kaçak katların getirisi Milliyet’in olası zararlarını rahat rahat karşılar. Başbakanla (yani Hükümetle)  ne gibi ilişkileri var; ne yaptılar ya da yapacaklar da Başbakanın (yani Hükümetin) gazabından korkuyorlar bilmiyorum.

Dedim a umurumda değil.

Ancak haftalardır “Barış, barış” deyip umutlanan şu acılı ülkede haftalardır ısrarla ve inatla  ”Barış, PKK’nın sınır dışına çıkmasından ibaret değildir ve barış Türkiye’nin demokratikleşmesinden ayrı düşünülemez” diye yazmamız boşuna değildi.

O yüzden Cengiz Çandar haklı: Hasan Cemalgillere yazı yazdırılmayan bir ülkede gerçek bir barış beklenemez. Çünkü bu durum, ülkede gerçek bir demokrasi olmadığının kanıtıdır.Barış sürecinin sonunda ulaşılacak demokrasinin düzeyi “Eğer böyle gazetecilik yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin...” diye naralanan zatın  tahammül ve kabul sınırları ile belirlenirse doğrusu bu barış sürecinin kaçınılmaz adımları olan yerel yönetimlerin güçlendirilip Ankara merkezli vesayetin kırılması; resmi dil Türkçe'nin dışında kalan anadillerin güçlendirilmesi, desteklenmesi; Siyasal Partiler Yasası, Terörle Mücadele Yasası başta olmak üzere  yasalarda ve yargı erkinin bizzat kendisinde yapılması zorunlu demokratik değişiklikler için ciddiye alınır bir açılım beklemekten vazgeçmemiz demektir.

Ben bu ülkede bir avuç medya  prensi ve baronu dışında “vazgeçmeye” hiç de niyeti olmayan gazeteciler olduğunu biliyorum. 

Ne AKP’nin başında zat, ne Demirörengiller bizi bitiremezler…

 

 


 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"