Yaşım, böyle iddialı cümleler kurmama izin veriyor: 62 yıldır bu ülkede seçim izlerim. Kimini meraklı bir genç, çoğunu gazeteci olarak. Düzeyin bu kadar aşağılara düştüğü bir seçim kampanyası izlemedim, duymadım, görmedim...
Buna "düşük düzeyli, alçak düzeyli" demek bile mümkün değil. Düşük de, alçak da sonunda bir yükselti anlatır. Bu defakine olsa olsa "çukur" nitelemesi yakışır.
Umarım örnekler sıralamamı istemezsiniz.
İstemeyin.
Çünkü zaten hepiniz her gün ekranlardan izliyor ve ya küfrediyor ya onlar adına utanıyorsunuz.
Çünkü bu ahlâki çöküşün örneklerini sıralamak bile ahlâka uymaz.
Çünkü, çocuğunuza "Sakın yalan söyleme. Sakın iftira atma" diye öğüt verdiğinizde yumurcağın "Ama o hep söylüyor. Her gün söylüyor. Ona niye cevap vermiyorsun" diyen karşı sorusuna verecek cevabınız olmaz.
Böylesini sahiden görmedik, duymadık.
Yalanın bu kadar sıradanlaştığı ve inandırıcılığın zerresini olsun taşıyıp taşımadığının artık öneminin kalmadığı; propaganda niyetine üretilen sloganların bu kadar zekâ yoksunu olmasına aldırmaksızın papağan gibi yinelendiği bir seçim kampanyası yaşıyoruz.
Mesela "Pazar günü Sisi'yi mi, Yıldırım'ı mı seçeceksiniz" diye bir slogan bulup bunu ha bire tekrarlayanların, tekrarlatanların ortalama zeka sahibi bir seçmenin bile "Yok kardeşim. Ben Ekrem İmamoğlu'nu seçeceğim. Yıldırım mı, Sisi'yi mi seçeceğinize artık siz kendiniz karar verin" diyebileceğini düşünemeyen bir zekâ yoksunluğundan söz ediyorum.
Kentin dört bir yanını "Biz yaptık, yine biz yapacağız" yazan sloganlarla donatanların, bu ülkede yaşayan dürüst bir yurttaşın "On yedi yılda yaptıklarınızı, İstanbul'a nasıl ihanet ettiğinizi bizzat sizin ağzınızdan öğrendim. Yine mi aynını yapacaksınız? Anlaşıldı. Siz akıllanmazsınız. Kimi seçeceğimiz anlaşıldı" diye bıyık altından gülmeyeceğini düşünemeyen bir zekâ fukaralığından söz ediyorum.
* * *
Siyasal literatürde "İktidar kirletir; mutlak iktidar mutlaka kirletir" cümlesi sıkça anılır ve sıkça doğrulanmıştır.
Kirlenmenin geldiği düzeye, boyuta çok, pek çok örnek var.
Alın örneklerden birini:
AKP Reis'i son hafta yeniden sahaya döndü ama öylesine bir düzeyle döndü ki evlere şenlik.
Besbelli seçmenden umudu kesmiş; sandıktan çıkacağı şimdiden görebiliyor.
Şu cümle onun ağzından çıktı:
"Ordu Valimiz bana 'Başkanım bu seçim arifesinde İmamoğlu'na hakaret davası açarsam, doğru olur mu düşünüyorum' diye sordu. Ben de 'Sabırlı ol seçimlerden sonra açarsın' dedim”
Ertesi gün şu cümle de onun ağzından çıktı:
"Ordu Valimizin işi yargıya götürmesi halinde, ki götürecek, polislerimiz hakeza. Tabii bu konuda yargının vereceği kararı ben şu anda bilemem ama yargının vereceği karar, İmamoğlu'nun önünü kesebilir".
Yani seçimi kaybedince, ki görünen o, başvurulacak yollardan birinin tezgâhı şimdiden hazır ve bu açıkça ifade ediliyor...
Dedim a, 62 yıldır bu ülkede seçim izlerim. Düzeyin bu kadar aşağılara düştüğü bir seçim kampanyası izlemedim, duymadım, görmedim...
Hani danışmanı olsam AKP Reisi'ni bir köşeye çeker kimselere duyurmadan kulağına fısıldardım:
- Reis galiba çuvalladın. Bu söylediklerinin, adamlarına söylettirdiklerin olsa olsa zaten bize oy verecek bizim mahallenin yürekten ya da göbekten bize bağlı olanlarını etkiler. Ama onlar zaten bize oy verecekler. Öbür mahallelerden tek bir oy bile koparamaz bu sözler, bu tutumlar, bu düzey(sizlik)...
Kibir fıçısına dönmüş, küçük değil büyük dağları da kendi yarattığını inanmaya başlamış Reis elbette beni dinlemez, "Onlaaaaar... Otelde buluştular... Sorular önceden verildiiiii... Cezayı yiyeceeeeekkk..." diye naralanmaya devam ederdi.
Etsin bakalım., Şunun şurasında iki gün kaldı. Üçüncü gün İstanbul seçmeni sandık başında olacak...
* * *
Yazı "Böylesini yaşamadım, görmedim"le başlamıştı.
Ama 4 Ocak 1991 günü Zonguldak'tan yola çıkan yüz bin maden işçisinin sendika başkanlarına seslenişini yaşadım, gördüm, duydum. Yüz bin işçi tek ses olmuş haykırıyordu:
- Silkele başkan düşecekler...
Şimdi 23 Haziran 2019'a iki gün kaldı.
Haydi silkeleyelim...