24 Haziran 2010

Bütün Gün Sokaklarda

Tam da başlıktaki gibi. Bütün gün sokaklardaydım...

Tam da başlıktaki gibi. Bütün gün sokaklardaydım...
Bir kaç günlüğüne Marmara Adası'nın güneşini, balığını, çınarların altındaki “hile serbest okey maçları”nı ve ille de sessizliğin sesini dinleyebildiğim sükunetini bırakıp İstanbul’a geldim.
Gün Kürt sorunu ile başladı, Kürt sorunu ile bitti...
İlhan Abi’yi uğurlama töreninin ilk basamağı Lütfi Kırdar Kongre Salonu’ndaydı. Ben oraya ulaştığımda salon tıklım tıklım dolmuştu ve törenin başlama saatine daha 70 dakika vardı.
Salonda Cumhuriyet okuru mu azdı, ben Cumhuriyet’ten ayrıldıktan sonra geçen sekiz yılda çok mu değiştim bilemiyorum ama birkaç eski tanıdık ve pek çok Cumhuriyet çalışanı dışında kimselerce tanınmadan salonun çeşitli köşelerinde fink attım. Törenin başlamasını bekleyenlerin ortak konusu Kürt sorunu idi. Becerebildiğim kadar kulak misafiri oldum. Kimi “Asalım keselim” edebiyatına sarılıp üfürüyor, kimi “Önce ne istediklerini iyice bir anlamak gerek” diyerek, sanki bu ülkenin yurttaşlarından değil, başkalarından, “ötekiler”den söz ediyor,  ama yine de görece akla dayanan öneriler ortaya atıyorlar ama sonuç olarak ille de Kürt sorununu tartışıyorlardı.
Tören sonrasında birkaç arkadaşla bir yere çöktük,  eski bir Cumhuriyet yazarının, rahmetli Mehmet Kemal ağabeyimin dilimize kazandırdığı deyimle  “öğlen rakısı”na başladık. Mehmet Kemal ağabeyim de yazmıştı, öğlen rakısının rakısı bol, mezesi kıt olur. Bizde tek meze vardı: Kürt sorunu.
Bir buluşma sözüm vardı, masayı erken terkedip bir Alman, bir İsviçreli iki gazeteci ile buluştum. Ben “Mavi Marmara” üstüne soracaklar, Hamas – AKP ilişkisini deşecekler sanıyordum.
Yanılmışım. Kürt sorunu ile başladılar, Kürt sorunu ile bitirdiler. Biri (İsviçreli) PKK’da ulusal kurtuluş savaşı veren Vietnam gerillalarını (Vietkong) arıyor, benden bunu teyid etmemi bekliyordu. Öteki (Alman) ise Kürt sorunu çözülmez ve terör tırmanırsa AKP hükümetinin yıkılıp yıkılmayacağını merak etmekteydi. İki saate yakın konuştuk ve sadece Kürt sorununu konuştuk...
İstanbul’un Asya yakasında  doktorla randevum var. Kabataş’tan dolmuş motoruna bindim. Üsküdar’a geçeceğim. O yolu kullananlar bilir, dolmuş motorlarında arkadaş grubu değilse kimse kimseyle konuşmaz. Öyle boş boş ve boşluğa bakarak 15 dakikalık yoluluğu tamam etmeye çabalarlar.
Öyle olmadı. Sakallı bir amca ile başı açık bir orta yaşlı bir kadın ufaktan sohbete giriştiler. Sakallı amca benim tahminimin tersine AKP yandaşı değil, yeminli bir AKP karşıtı idi. Başı açık orta yaşlı hanım ise yine benim tahminimin tersine AKP’yi savunuyor, “Açılım yapacak, çözeceklerdi ama bir yandan PKK, bir yandan muhalefet nefes aldırmadılar, adım attırmadılar ki...” gibisinden cümleler kuruyordu.
İkilinin sohbetine motorun o köşesinde oturanlar da katıldı. Orada da “Asalım keselim”cimler ağırlıktaydı ama bir başka kadın “Oğlunuz yok mu sizin? Benim ki haftaya acemi eğitimini tamamlıyor. Kurada da Mardin çıkmış. Tabutunu mu göreyim istiyorsunuz sizler be” diye celallendi. Kadını tersleyen çıkmadı ama susan da olmadı. Bütün ateşi ile Kürt sorunu tartışıldı. Motor iskeleye yanaştığında tartışma bitmemişti. Sonrasına devam ettiler mi bilemem.
Doktordan öğüt almak için  sorular hazırlamıştım. “Antibiyotiğe devam mı ?.. Bel ağrılarım azalıyor ama yine de sürüyor, ne yapacağım?.. Kan tahlillerinin sonucunu bana, benim anlayacağım gibi bir anlatır mısınız” diyeceğim ama fırsat kalmadı. Doktor “Engin bey şu Kürt sorunu için ne diyorsunuz? Çıkmaz sokaktayız sanki” diyerek söze girdi ve ben epey sonra, doktorun yardımcısı içeri girip bekleyen hastaları hatırlattığında kendi sorularımı sorup baştan savma cevaplarla yetinmek zorunda kaldım.
Bütün gün ayağı yanmış it gibi dolanmaktan belimin ağrıları artmıştı. Paraya kıyıp taksiye bindim. Taksi şoförü daha “Bismillah” demeden, balıklama konuya girdi: “Bey sen okumuş yazmış adama benziyorsun; bana söylesene bu Kürtlerin istedikleri tam olarak nedir?..”
Şimdi evdeyim. Belim ağırıyor ve Kürt sorunu üstüne tek kelime bile duymak istemiyorum, yazmak hiç istemiyorum.
Yani benden Kürt sorunu üstüne bir yazı beklediyseniz yanıldınız.
Yazı mazı yok. Oturup maç seyredeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim