İktidar kanadından söz ediyorum.
Hem büyük ortak (AKP), hem küçük ortak (MHP) fena halde paniklemiş durumdalar.
Büyük ortak, biliyorsunuz tek kişide somutlanan bir siyasal ucube. AKP, Reis Recep Tayyip Erdoğan ve ona kayıtsız koşulsuz bağlanmış, siyasal varoluşlarını Reis'lerine bağlamış bir takımdan ibaret.
O yüzden o kanattaki paniklemeyi sadece Reis'ten izlemek mümkün ve daha doğru.
Reis kendisinin ve partisinin oy ve kitle desteği kaybının farkında. Çok farkında. Bunu önlemek istiyor. Ama ilkesiz ve bezirgan bir politik çizgi eninde sonunda tıkanır; sözü biter.
Söz bitince çare: Gaz ver!
Birinin etkisi geçmek üzereyken yeni bir gaz ver. Salla, sallayabildiğin kadar çok salla. Karadeniz'de doğal gaz kaynağı bul, Karadenizin doğal gazı ile bu yoksulluk ve işsizlik cehenneminde sarılacak dal, yapışacak umut arayan kitlelerde yeterli heyecanı yaratamadıysan, yani doğal gaz yerine yeni bir "siyasal gaz" gerekince bu kez de Doğu Akdeniz'de doğal gaz bul. O da yetmezse bu kez uzaya üfle, "Aya önce roket loyyulayacağız, sonra da aktronot" mavalıyla gaz vermeyi dene. Kitlelere gaz vermek için NATO ortaklarına, özellikle Fransa'nın Reisi Macron'a "Eyyy Macron efendi" diye kükre; baktın papuç pahalı keskin bir U dönüşü yap, "Sevgili kardeşim Macron" gibi mesajlar yolla.
"Damat" efendinin ekonomiyi aşırı ölçülerde tahrip eden "marifetleri"nin ucu ister istemez Reis'e de dokunuyor. O yüzden damada yönelik sert eleştiriler Reis'i çok öfkelendiriyor.
Ama saygın ekonomi yazarlarının da, ana muhalefet partisinin başkanının da, sözcülerinin de ağızları torba değil ki büzesin. Onlar inatla ve ısrarla "Merkez Bankasının kasasındaki, ülkenin kefen parası sayılan 128 milyar dolarla senin damat kimleri zengin etti ve Merkez Bankası kasasında farelerin cirit atmasına yol açtı" diye sordular, soruyorlar.
Panik büyüdükçe "damat sorgusu" Reisi iyice çileden çıkarıyor. Nitekim dün paniğin etkisiyle kükredi:
- Damat kadar taş düşsün başlarına… Şu kadar para nerede, diyorlar. O kadar paranın hepsi Merkez Bankasında, kaybolan bir şey yok
Tamam da Reis, Merkez Bankasında o kadar para yok. Kasa tam takır kuru bakır…
Başka konularda üfür üfürebildiğin kadar. Nasıl olsa inanacak enayi kıtlığı yok ülkede. Ama para bu. Sen "O paranın hepsi Merkez Bankasında" diye üfürünce, sana muhalif olanlar omuz silkip, bıyık altından gülüp "Göster bakalım şu parayı" deyiveriyorlar.
Bu da "panikleme"nin "fena halde panikleme"ye evrilmesine yol açıyor.
* * *
İktidarın küçük kanadına gelelim.
Orada panikleme daha da fena patladı.
Önceleri yoğun Twitter etkinliklerinde, grup toplantılarında, durmadan dinlenmeden demokratik haklarına sahip çıkanları, özgürlükleri savunanları "hain, lain, melun, münafık" ilan eden, her ağzını açtığında "HDP kapatılmalı, destekçileri susturulmalıdır" diye bağırıp çağıran, ama bunun için grubu olan bir partinin başında olduğu halde Yargıtay Başsavcılığına başvurmayı bir türlü göze alamayan Başbuğ'un zembereğinin boşaldığını düşünüyordum.
Yanılmışım.
Panik iktidarın küçük ortağında Başbuğ'la sınırlı değil; bütün yönetim kademesini fena halde sarmış durumda.
Görüyorlar. İyi Parti almış başını gidiyor. İyi Parti başını alıp gittikçe MHP saflarında sanılandan çok daha hızlı bir erime yaşanıyor. Vurdulu kırdılı bir milliyetçilik yerine daha sakin bir Türk milliyetçiliğini ete kemiğe büründürmeyi başaran Meral Akşener'in enerjisi ile MHP tabanında ve hatta ulusalcı seçmen kitlelerinde bir çekim merkezine dönüşen İyi Parti "milliyetçilik bayrağı"nı kapmış götürüyor.
Paniklememek mümkün değil yani…
* * *
Ama dikkat!....
Aman dikkat!..
Buraya kadar yazılanlara bakıp sevinmek tam bir aymazlık olur. Tam tersine ürkmek, ürpermek gerek.
Çünkü panik büyüdükçe, iktidarın elden kaçmakta olduğunu gördükçe iktidar her iki kanadıyla daha da hoyratlaşır. "Demokratik devletten güvenlikçi devlete" doğru daha pervasızca açılır.
Ne yani? Levent Gültekin arkadaşımıza yönelen saldırı, "milli hisleri kabarmış" 20 – 25 "tosuncuk"un marifeti miydi?
O kalleş saldırının üstünden üç gün geçti. Ne MHP kanadında, ne AKP kanadında çıt yok. Baş görevi yurttaşların güvenliğini korumak olan İçişleri Bakanlığının başındaki zat susuyor. AKP Reisi susuyor ve ülkenin ünlü ve saygın bir gazetecisinin parmakları kırılmacısına dövülmesini tam bir pişkinlikle yok saymakta.
Bunlar panikleyen iktidar kanatlarının daha hoyrat, daha şiddete, zorbalığa sarılan bir yörüngeye geçeceklerinin, geçebileceklerinin somut göstergeleri.
O yüzden ürkmek ve külahlarımızı önümüze koyup "çare" düşünmek ve bulmak zorundayız…